Arakan ve Benzeri Olaylara İlişkin Bazı Çıkarımlar

1. Müslümanların bir zulme görece kitlesel bir duyarlılık gösterebilmeleri için artık ülkelerin yıkılması, sivillerin kitlesel olarak katledilmesi, 3-5 yaş çocuklarının trajik ölüm fotoğraflarının sunulması gerekiyor.

2. Ortak kitlesel bir tepki için bu katliamın akredite merkez medya tarafından da onaylanmış olması gerekiyor. Aksi takdirde ilgi alanımıza girmiyor; Yemen’de olduğu gibi... (Mesela son 1 yıl içinde Yemen'de BM raporuna göre 1.500 çocuk hayatını kaybetti. Yine BM'ye göre yarısı sivil en az 20 bin Yemenli öldü. Salgın hastalıklar ve açlık had safhada).

3. Müslümanları trajik fotoğraf görüntüleriyle harekete geçirmek mümkün olabiliyor. Bu fotoğraf nerede çekilmiş, olay nerede olmuş, neden olmuş, niçin olmuş, bu olay akabinde neler olabilir, ne amaçlanıyor vb. herhangi bir bilgiye ihtiyaç duymadığımız gibi bu tür bilgilerle ilgilenmiyoruz da... Örneğin Arakan için acı çekiyoruz ama Arakan'a ilişkin hiç bir şekilde bilgilenme ihtiyacı hissetmiyoruz. Pavlov'un zilini duyunca harekete geçen refleksif bir organizma gibiyiz.

4. Tepki eşiğimiz "kan görmeye" kadar yükselmiş durumda. Bizi ancak kan harekete geçiriyor. Üstelik bu kanın çok olması ve akredite olması gerekiyor. Bu düzeyde bir tepkinin Müslümanlıkla filan bir alakası yoktur. Hayvandan daha aşağı değilsek tepki göstermemiz normaldir. Böylesi durumlara tepki göstermenin "Müslümanlığa" bağlanması bizim nasıl bir ahlaki düşüş içinde olduğumuzu gösterir. Müslümanlığımız ancak kandan sonra bizi harekete geçirebiliyor; bu kanların dökülmesini engelleyecek bir duyarlılık, derinlik ve birliğe bizi yönlendiremiyor.

5. Tepkilerimiz zulmü var eden, devam ettiren yapısal düzene karşı değil. Sadece tetikçiyi görebiliyoruz. Azmettiriciyle, yönetmenle, senaristle ilgilenmiyoruz. Sadece perdeye yansıyan oyuncuyla ilgiliyiz. O yüzden her yıl en az üç beş defa dünyanın farklı yerlerinde gösterime giren zulümlere tepki veriyoruz; Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Suriye, Filistin, Arakan vs. Bir sonraki zulmün nerede ve ne zaman gösterime gireceğini beklemekten başka bir şey yapamıyoruz.

6. Hiç bir tepkimizde süreklilik söz konusu değil. Yukarıda saydığım gibi, son 30 yıl içinde dünyanın "Doğusundan-Batısına" pek çok yerdeki zulümlere tepki gösterdik. "Çeçenistan" denildi oraya, "Bosna" denildi oraya, "Afganistan" denildi oraya... Hasılı oradan oraya bağırıp durduk. Uğraştığımız hiç bir yerle uzun vadeli bir uğraşı içine girmedik. Örneğin bugün Bosna'da ne olup bittiği ilgimizi çekmiyor. Hakeza Çeçenistan'da da öyle. Örneğin bir zamanlar ülkemizde huşuyla anılan Hikmetyar'ın serencamını kaç kişi takip ettik?

İslam ümmetinin en önemli meselesi sürekli değişiyor. Ümmetin en hayati meselesi dün "Filistin" iken bugün "Suriye" olabiliyor; sonraki gün Afganistan ya da Arakan. Bir sonraki gün en önemli meselemizin ne olacağını Allah bilir... Fakat onun da kaderi bir süre sonra unutulmak olacak. Psikolojik dünyamız spastik bir görünüme sahip; ilgi savrulmaları içinde oradan oraya sürükleniyor...

8. Bir sonraki katliama kadar dünyanın en kıytırık meseleleriyle uğraşmaktan en küçük bir acı duymuyoruz. Kıl meselesi, tüy meselesi, (affınıza sığınarak) sidik meselesiyle ölesiye meşgulüz. Sonra bir ara "katliam görüntüleri, haberleri" duymaya başlıyor, bir müddet bu "kıl-tüy savaşlarına" ara veriyor, sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz.

9. Her katliamda "İki yüzlü Batı" eleştirisi yapıyor, "İnsan hakları" söylemi üzerinden Batı'yı vurmaya yelteniyoruz.  Bunu yaparken bir yandan da AB'ye girmek için yırtınmaya devam ediyor; AB bize vize uyguluyor diye öfkeleniyor; bir AB ülkesinde çocuğumuzun eğitim görebilmesi için neyimiz varsa ortaya koymaya hazır bekliyoruz. Dünyanın en çirkin, en iki yüzlü eleştirisine biz imza atıyoruz.

10. Hiç bir tepkimiz sürdürülebilir stratejik bir temele dayanmadığından tepkilerimiz başka bir odağın stratejik amaçları için kolaylıkla araçsallaştırılabiliyor. Stratejik önceliklerimiz olmadığından, her gün bambaşka olaylar için tepkilerimiz başkaları tarafından kullanılabiliyor. Bunun en dramatik örneği, 2010 Mavi Marmara olayında İsrail'e yoğunlaşan tepkilerimizin 1 yıl içinde oradan yavaşça alınıp Suriye'ye yönlendirilebilmiş olmasıdır. Merhameti, acısı ve öfkesi düşmanları tarafından sermaye olarak kullanılabilen bizden daha elverişli bir topluluk var mı şu dünyada?

11. Bize her kim zulüm yapıyorsa gözümüzün içine bakarak yapıyor. Bize sadece zulmetmekle kalmıyor aynı zamanda bizimle alay da ediyor. Amerika açık açık terörü destekliyor; İsrail her ne yapıyorsa açıktan yapıyor... Hatta bizim için öyle çok zekice planlar filan yapmalarına da gerek yok. Çoğu zaman B Planı'na geçmeye bile ihtiyaç duymuyorlar. Çünkü şu yeryüzünde biz Müslümanlar kadar birbiriyle çekişmeye, birbiriyle dalaşmaya, birbiriyle savaşmaya bu kadar iştahlı başka hiç bir grup olmadığını biliyorlar.

Kesinlikle şöyle düşünüyorlar: En kutsal toprakları işgal altındayken birbiriyle uğraşabilen bir topluluğu avlamak için oltanın ucuna yem takmaya bile gerek yok.

Pek çoğumuzun boş iğneye bile atlamaya hevesli olduğunu görüyorlar.

12. Bizim tepkilerimiz masumlar, garibanlar için şüphesiz faydalı oluyor. Onların için bir merhem ve teselli oluyor. Ancak zalimleri zerre kadar enterese etmiyor. Bizim tepkilerimiz zalimleri hiç ama hiç korkutmuyor. Coğrafyamızdaki bu kadar katliam bolluğu bunun açık bir kanıtıdır. Korkutmuyor, çünkü stratejik öncelikleri olan, fikri takibe dayanan, olgun ve asıl düşmanı/Büyük Şeytan'ı hedef edinen tepkiler organize edemeyeceğimizi biliyorlar. 3-5 gün bağırıp çağırıp, sonra kendi aramızdaki "kıl-tüy ve sidik" savaşlarına geri döneceğimizden eminler.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Mücahit Gültekin - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.