Astana Ruhu mu, yoksa Nato Ruhu mu?

Suudi Arabistan’ın ARAMCO petrol tesislerinin vurulması ile ilgili tartışma gündemi oluşturmaya devam ediyor.

Yemen direnişinin öncüsü Ensarullah saldırıyı üstlendi. Ancak Amerika ve Suud yönetimi saldırının faili olarak İran yönetimini gösteriyor. Saldırıda kullanıldığı iddia edilen İran yapımı füzeler ve Sihalar Suudi yönetimince görücüye çıkarılırken, ateşlemenin nereden yapıldığı konusuna henüz açıklama getirilemiyor.

Bir diğer iddia da eylemin bir Amerika-İsrail provakasyonu olduğu şeklinde… Amerika ve İsrail bölgede gerilimi arttırmak, İran’ı iyice köşeye sıkıştırarak masaya çekmek ya da yeni bir oyunu kurmak gibi nedenlerle bu eylemi gerçekleştirmiş olabilir.

Hangi tez doğru olursa olsun, bu eylemin çok net bir sonucu var; Suudi Arabistan’ın zirve yapan acziyeti…

Amerika ile 490 milyar dolarlık silah anlaşması, patriot füzeleri, gelişmiş radar sistemleri bir tarafta… 17 noktadan vurulmuş ARAMCO petrol tesisleri diğer tarafta…

Elindeki askeri imkanları dahi Amerikasız kullanamayan, işbirlikçiliğin ötesinde Amerika’nın uydusu haline gelmiş bir Suudi Arabistan gerçekliği ile yüzleşiyoruz.

İkinci dünya savaşı öncesi İngiltere’de, sonrasında da Amerika’da devşirilmiş Suudi ailesi mensuplarınca yönetilme zilletine Arabistan halkı daha ne kadar katlanabilir sorusu kritiktir. Bölgemizde direnişin güçlenmesi Arabistan devrimini kaçınılmaz kılacaktır.

Amerika ve İsrail Ortadoğu’da siyasi ve askeri bir sıkışıklığı yaşıyor. Amerikan hegemonyası ciddi bir güç kaybına uğramış durumda…

Amerika’nın her dediğini yaptırdığı dönemler büyük ölçüde geri kaldı. Bunun bedeli Müslüman halkları kaosa mahkum ederek ödetiliyor. Suriye, Yemen, Libya bunun bariz örnekleridir. Diğer İslam ülkeleri de düşük yoğunluklu kaosu yaşıyor.

Kaostan çıkışın yegane reçetesi direnişi yükseltmektir. Direnişi güçlendirmek için iki temel adıma ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

1) İslam coğrafyasında adalet hakim olmalıdır. Adaletin olmadığı zeminlerde mezhebi/etnik/sınıfsal ihtilaflar kolayca toplumsal ayrışmaya dönüşebilir. Amerika bu zaafiyeti çok iyi değerlendirmektedir.

2) İslam ülkeleri arasında güç birliği mutlaka sağlanmalıdır. Hiçbir İslam ülkesi tek başına Amerika ile başa çıkacak güçte değildir. Ancak Türkiye, İran, Pakistan gibi İslam ülkelerinin ittifakı ile bu zorluk aşılabilir.

Suriye’deki Son Gelişmeler

Türkiye-İran-Rusya arasında geçtiğimiz hafta Türkiye’de gerçekleştirilen zirve Amerika ve işbirlikçilerini tedirgin etti. Astana’nın fişinin çekilmesini ya da çatlamasını bekleyenler hüsrana uğradı.

Anayasa komisyonu üzerinde uzlaşılması, anayasa yapımının 2020’de ve seçimlerin 2021’de planlanması zirvenin en önemli kararlarıdır. Bu kararlar ile Suriye’nin toprak ve siyasal bütünlüğüne yapılan vurgular barış umudunu biraz daha güçlendirdi.

Gelinen noktada Astana üçlüsünün Suriye’de savaşın bir an önce bitmesi ve barışın tesisi konusunda irade beyanına bir kez daha şahit olduğumuzu söyleyebiliriz.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerdeki söylemi kafaları karıştırdı. Güvenli bölgeye 3 milyon mültecinin yerleştirilebileceği ifadesi barışa olan inançsızlığın tam karşılığıdır.

Türkiye, Amerika’nın ‘Güvenli Bölge’ tuzağına düşmekle kalmadı, her geçen gün yeni tuzaklarla diplomatik iflasa doğru gidiyor.

Derinlik müzakereleri 5 km-20 km aralığında, genişlik müzakereleri de Tel Abyad-Resulayn ile sınırlı bir bölge için devam ederken, Türkiye bu müzakerelerle Amerika’nın ve YPG’nin Suriye’deki meşruiyetini de dolaylı olarak onaylamış duruma düştü.

Bu hataya şimdi çok daha büyüğünün eklenmesi tehlikesi ile karşı karşıyayız. Güvenli bölgeye uzun yıllar sürecek uydu kentler ve yerleşim alanlarının inşa edilmesi ve burada 3 milyon mültecinin iskanının planlanması ancak bölünmüş Suriye projesinin bir parçası olabilir.

Diğer bir deyişle Türkiye Suriye’nin kuzeyinde Afrin, Elbab, İdlib ve güvenli bölgeyi içerecek bir Sünni devlet mi kurguluyor sorusu akılları kurcalıyor. İdlib’deki mevcut statünün devamındaki ısrarı da bu tezi güçlendiriyor.

Yukarıda bahsettiğimiz konumlanma Suriye Kürdistan’ı haricinde tam olarak Amerikan tezi ile uyuşuyor. Kuzey Irak’ta olduğu gibi kendi güdümünde bir Suriye Kürdistanı için Türkiye’yi iknaya çalışan Amerika’nın ellerini ovuşturduğunu görür gibiyim.

Amerika’nın Türkiye’ye sunmaya hazırlandığı son teklif paketi de bu gidişin bir parçası… Amerika Türkiye’ye; ‘Serbest Ticaret Anlaşması’, ‘Patriotlar’, ‘F-35 programına geri dönüş’, ‘Çelik veAlüminyum'da gümrük vergisi muafiyeti ya da düşümü’ gibi bir dizi rüşveti vererek yeni bir yol haritası çiziyor.

Türkiye yol ayrımında… Ya Astana ruhu ya da Nato ruhu galip gelecek.

Şayet Astana ruhu galip gelecek ise, Türkiye’nin İran ve Rusya ile birlikte Suriye yönetimini desteklemesi zorunludur. Suriye yönetimini Esad ile bütünleştirmek ciddi bir hatadır. Uluslararası gözlemcilerin denetiminde anayasa ve seçim süreçleri akabinde halkın tercihini yansıtan bir yönetimin geleceği açıktır.

Suriye yönetimi ile görüşerek ve işbirliği yaparak; İdlib’te M-4 ve M5 karayollarını güvenceye kavuşturacak bir pozisyon oluşturulması ve Fırat’ın doğusunun geleceği ile ilgili müzakere ya da operasyonlara yön verilmesi sağlanabilir.

Mevcut Suriye yönetiminin hala meşru olduğu unutulmadan, gerekli destek ve işbirliği ile anayasa ve seçim takvimlerinin işlerliği Türkiye’nin birinci önceliği olmalıdır. Ancak bu şekilde Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğüne giden yol açılabilir.

15 Temmuz darbe girişimini yaşamış bir Türkiye’nin bu darbenin mimarı olan Amerika’nın yanında tekrar saf tutması halkımıza ve ümmete ihanet olacaktır.

Amerikan yılanı tarafından tekrar sokulamayacak ölçüde basiretli bir dış politikaya ihtiyaç duyduğumuz kritik günlerden geçiyoruz…

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Serdar Duman - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.