İslam dünyası toplumları, maruz bırakıldıkları Batılılaşma, kolonyalist/sömürgeci dayatma sebebiyle, kendi geçmişlerine dair, bütün bunları silip süpüren büyük bir altüst oluş ve benzersiz bir kırılma yaşadılar. Toplumlarımızda halen etkisini sürdüren muhafazakar-geleneksel vesayet sebebiyle, karşı karşıya bulunduğumuz benzersiz kırılma ile ilgili radikal sorgulamalar yapılmadı, yapılamıyor. İslam toplumları radikal sorgulamalar yapabilecek entelektüel/kültürel otorite ve kadrolara maalesef sahip değiller. Bu nedenledir ki, İslamın terörle eşitlenmeye çalışıldığı bir dönemde, sömürgecilikten ve “uygarlık misyonu” uygulamalarından çok daha büyük, çok daha dehşetli bir terör olmadığını gereği gibi konuşamıyor, tartışamıyoruz.
Modern-seküler ideolojik önceliklerin, tarihsel yasalara dönüştüğü, dönüştürülebildiği bir dönemde yaşadığımız için, ideolojik iktidar ve tahakküm politikalarıyla gereği gibi mücadele edemiyoruz. Yakın geçmişe kadar sömürgecilik/kolonyalizm yoluyla dayatılan değişim/dönüşüm, bugün toplumlarımıza küreselleşme yoluyla dayatılıyor. Küreselleşme aynı zamanda büyük bir güç mücadelesinin adıdır. Günümüzde, özellikle de Ortadoğu ülkelerinde, askeri yöntemlerle “demokrasi” ihracı insanlık tarihinin en iğrenç ve utanç verici insani felaketlerine yol açıyor, toplumlarımız insansızlaştırılıyor, insanlarımız mülksüzleştiriliyor.
İdeolojik iktidar/tahakküm politikaları, her toplumda derin zihinsel kölelikler oluşturuyor. Batılı bilgi ve iktidar yapıları tarafından epistemik nesne/eşya haline getirilen İslam toplumlarında, bu toplumların düşünce/kültür/ilahiyat hayatı, seküler/entelektüel teröre cevap veremiyor. Bir kültürel çatışma/hesaplaşma çağında, İslam toplumlarının büyük bir kültürsüzlükle malûl bulunuyor olmaları anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir durum değildir. Tüm zamanlar ve mekânlar için, tüm zamanlar ve mekânları içerecek şekilde tahayyül, tasavvur edilmesi ve gerçekleştirilmesi gereken İslami kültürel bilincin, geçmişte küresel bir güç iken bugün ahbari bir geleneğe dönüştürülmesi tartışılması gereken hayati önemi olan bir konudur.
İslam toplumlarının, toplumlarımızın, İslami bilgi temelinde, düşünsel-entelektüel şekillenmesine katkıda bulunabilecek, toplumlarımızın tarihsel bilincinin ifadesi olabilecek, toplumda, sesi/içtenliği/bilinci/kaygıları işitilebilecek, yankılanabilecek, düşünürlerimiz olmadığı için, bugün, Türkiye’de, tecrübe ettiğimiz üzere, epistemik nesne konumunu sürdürüyoruz. Epistemik nesne-köle olmanın, İslami anlamda zihinsel-düşünsel-entelektüel-kültürel anlamda yok oluş olduğunu hiçbir biçimde fark etmiyoruz. Düşünce hayatı, kültür hayatı, sivil toplum vb. ulus-devlete eklemlenerek, bağımsızlığını kaybettiği için, her tür etkinlik ancak resmi sınırlar, söylemler, kutsallar içerisinde kalarak gerçekleştirilebiliyor.
Modern olan her şeyi, en ileri ve en ideal olanla eşitleyen ideolojik dil/iktidar sebebiyle, bugün, modern olmayan her şey rahatlıkla aşağılanarak dışlanabiliyor, etiketlenebiliyor, değersizleştiriliyor. Toplumlarımızda halen kolonyalist bilgi’nin iktidarı, tartışma dışı tutulduğu için eğitim-öğretim hayatımız çeviri-ithal bilgi yoluyla sürdürülüyor. İslami bilgi’nin, bilim’in ontolojik olarak, epistemolojik olarak tarihten dışlanması sebebiyle, İslam, ancak folklorik düzlemde temsil-tecrübe edilebiliyor. Türkiye’de, çeviri-ithal bilgi temelinde faaliyet gösteren üniversiteler, zaman zaman resmi sınırlar içerisinde kalarak, kimi sorunlar/konular etrafında muvafık ya da muhalif politik propaganda bildiriler yayınlıyor. Zaman zaman bu bildiriler binlerce akademisyen tarafından imzalanıyor. Muhalif ya da muvafık propaganda bildirileri yayınlayan üniversiteler, akademik kadrolar, karşı karşıya bulunduğumuz ontolojik ve epistemolojik diktatörlük/mutlakiyetçilik, seküler ve ırkçı bilgi’nin imparatorluğu ile ilgili bağımsız, eleştirel, sorgulayıcı tek bir cümle bile kuramıyor.
Sömürgeci bilgi ve bilincin dokunulmaz kılınan iktidarı tarafından şeyleştirilen/metalaştırılan, nicelikleştirilen, bu bağlam içerisinde kalmak koşuluyla uzmanlaştırılan/profesyonelleştirilen ve iktidara dahil edile akademik kadrolar, epistemik diktatörlüğün mutlakiyetçi iktidarını reddetmeye, alaşağı etmeye yönelik bağımsız hiçbir entelektüel tahayyül ve tasavvur üzerinde çalışmıyor, çalışma ihtiyacı duymuyor. Akademik dünyanın bağımsız bilgi üretmek üzere belirlediği bir gündemi yok. Metalaştırılan, şeyleştirilen, nicelikleştirilen bir bünye, bağımsız bir bilinç ufku’nu kaybetmiş bir bünyedir.
Modern-liberal-seküler klişelere hapsedilmiş kimlikler, kişilikler, aidiyetler, algılar, tercihler, konumlar, ilişkiler, hayatlar içerisinde yaşıyoruz. Hangi konuda olursa olsun, her tartışma/yorum, seküler/liberal klişelerin oluşturduğu çerçeveler/kalıplar içerisinde gerçekleştirilebiliyor. Toplumsal/kültürel/entelektüel gündemi belirleme tekeli sözünü ettiğimiz klişelerin /kalıpların elinde bulunuyor. İslam dünyası toplumlarında muhafazakar-gelenekçi vesayetin iktidarı/meşruiyeti sebebiyle, kendi tarzını, yöntemini, yorumunu dayatarak tektip üyeler, tektip zihinler/davranışlar/algılar oluşturan cemaatler, hareketler, yapılar, bağımsız düşünen öznelerin varoluşunu imkansız kılıyor. İslam imparatorlukları döneminde, farklılıklara karşı duyarlı bir evrenselciliğin hayata geçirilmiş olduğunu her nasılsa hiç hatırlamıyoruz.
Hangi bağlamda uygulanıyor olursa olsun, gerek dışarıdan ve gerekse içeriden dayatılan her ayrımcılık, her ötekileştirme, her dışlama ve İslam içi karşıtlık/bencillik/önyargı açıkça bir zulümdür. Tektip üyeler, tektip zihinlerden oluşan yapılar tek boyutlu insanlar, tek boyutlu toplumlar ve kültürler oluşturduğu için günümüzde İslam toplumları maalesef çok derin bir kültürsüzlük içerisinde yaşıyor. Günümüzde ideolojik içerikli güvenlik dili/söylemi/siyaseti, etnik farklılıkları, yabancıları, göçmenleri biyolojik risk olarak gören insanlıkdışı bir yaklaşım oluşturuyor. Farklı olan, beyaz olmayan, aşağı telakki edilen ırkların bir biyokirlilik oluşturduğuna inanan ve bu ırklara yönelik bir biyopolitika uygulanması gerektiğini savunan insanlıkdışı söyleme karşı, İslam toplumları kültürel-entelektüel-ahlaki bir infial-isyan üretemiyor. Hukuki/ahlaki/vicdani güvencenin belirsiz hale geldiği bir dünyada, güvenlikleştirme politikaları kültürsüzleşme yönünde tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Güvenlik odaklı hayatlar, korku ve tehdit altındaki hayatlara dönüşüyor.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.