Cumhurbaşkanı Erdoğan değişik platformlarda Ak Parti kadrolarındaki metal yorgunluğundan bahsediyor. Teknik bir terim olan metal yorgunluğunun sosyal ve politik dildeki karşılığı, "Sistemin bazı unsurlarının süreç içinde yıpranarak yorulması, sistemi çökertecek ciddi kırılmalara yol açabilir" şeklinde okunur.
Cumhurbaşkanı mekanik bir okuma yaparak sorunun derinliğini görememekte ve kadro değişimi ile çözüme ulaşacağını zannetmektedir.
Ülkemizde iktidara talip olan merkez sağ ve merkez sol tüm partilerin siyaset projelerinin bir davaya tekabül ettiğini söylemek mümkün değildir. Siyasi literatürde dava, uğruna her türlü fedakarlığın göze alındığı kutsal projeye verilen isimdir.
"Dava"dan söz ediyorsak; çıkarlar ve hazlar değil, değerler söz konusudur.
Cumhurbaşkanı'nın sorgulaması gereken temel nokta burasıdır. Ak Parti kadroları "değerler" üzerinden oluşturulmadığı için yaşanan çürümenin bedeli ödenmektedir bugün...
Aslında konu Ak Parti ile sınırlanamayacak ölçüde geniş hacimli ve bir o kadar da hassastır.
Başını Amerika'nın çektiği Batı Paktı'nın siyasi, ekonomik ve askeri gücünün sorgulandığı ve dengelenmeye çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz. Atlantik Paktı'na karşı Avrasya Paktı üzerinden yürüyen yeni bir karşı duruşu gözlemliyoruz.
Önümüzdeki dönemde muhtemelen iki kutuplu bir dünyaya geçişe şahitlik yapacağız. İslam coğrafyasının bu yeni dönemdeki pozisyonu da adım adım ortaya çıkmaya başladı.
Ancak çok önemli bir hususun gözlerden kaçırılmaması gerekiyor. Batı kültürü kendini tüm insanlığa öylesine dayatıyor ki; kültürel açıdan iki veya daha fazla kutuplu bir dünyadan bahsetme imkanı yoktur. Tüm dünya tek kutuplu kültürel bir yapıya doğru hızla ilerlemektedir.
Çin'in ekonomik büyüklük olarak Amerika'yı yakaladığı ya da yakalamak üzere olduğu uzmanlarca yazılıp çiziliyor. Çin'in yüksek teknolojiye ciddi yaptırım yaptığı ve askeri açıdan son teknoloji silahlara sahip bir pozisyona evrildiği gerçeği de ortada... Çin'in siyasi, ekonomik ve askeri gücü ile Amerika'nın en önemli rakibi olduğuna şüphe yok... Ancak Çin'in her geçen gün Amerikan kültürünün etkisi altına daha çok girdiği gerçeğine de vurgulamalıyız.
Çin gençleri Çin'in devrim lideri Mao Zedong ve onun kültür devrimini ya hiç bilmiyor ya da bilmezden geliyor. Siyasi sistemin sosyalist olması Batı'nın tüm değerleri ile Çin'i kuşatmasını engelleyememiş. Batı, tüketim ve eğlence kültürü ile Çin'i adeta işgal etmiş durumda... Çinli gençler batıdan devşirdikleri takma isimleri, lüks AVM'lerden aldıkları marka giysileri ile övünüyorlar. Çin, maruz kaldığı kültürel yozlaşma ve liberal ekonomisi ile küresel sermayenin hizmetindeyim mesajını veriyor.
Rusya, Hindistan, Japonya gibi ülkelerin kültürel dönüşümleri de Çin'den farksız... Nefislerin baskılanması üzerine kurgulanmış bir kültür mirasına sahip olan Hindistan'da dahi nefislerin alabildiğine özgür bırakıldığı kozmopolit bir yaşama geçişin net izlerini görüyorsunuz.
İslam coğrafyasındaki kültürel değişime gelince...
Ak Parti üzerinden ifade ettiğimiz gibi; heva ve hevesin tanrılaştırıldığı, İslami değerlerin de içinin boşaltılarak anlamsızlaştırıldığı ya da tamamen terk edildiği bir süreci yaşıyoruz.
Batı modernleşmesi İslam dünyasında önce bazı zihinleri iğfal ederek batı hayranı bir kesim oluşturdu. İnsanın ve bilginin dolaşımının günümüzdeki kadar kolay olmadığı dönemlerde, batılılaşmış bu kesim üzerinden kültür pompalaması yapıldı. Batıcı elitler kültür ve sanat iktidarını ellerinde tutmalarına rağmen, halka ulaşmak için kullandıkları araçların etkili olamaması ve aşağılayıcı ilişki kurma biçimleri nedeniyle 30 yıl öncesine kadar yeterince başarılı olamadılar.
İletişim ve bilişim teknolojilerinde hızlı gelişim, batı kültürünün vekillere ihtiyaç duyulmaksızın empoze edilmesi fırsatını doğurdu. Batıcı elitlere direnen dindar kesimler televizyon ve internet üzerinden yayılan yeni kültürel dalgaya büyük ölçüde teslim oldular.
Gelinen noktada bilim ve teknolojideki geri kalmışlığını, küresel egemenlere kültürel teslimiyet ile taçlandıran bir İslam dünyası ile yüzleşiyoruz.
Bugün konuşulması gereken birincil sorunumuz; zihinlerimize, kalplerimize ve bedenlerimize vurulan kültürel prangaları nasıl kıracağımızdır. Bu savımız; siyasi, ekonomik, askeri düzlemdeki mücadeleyi küçümsemek anlamına gelmez. Ancak kültürel düzlemdeki kalkışmayı başaramazsak, diğer düzlemlerdeki direnişin tıkanması ihtimalinin yüksek olduğunu teslim etmeliyiz.
Liberalizmin değerler sistemine karşı Kur'an ve sünnet kaynaklı değerler sistemimizi güçlü bir özgüvenle savunmalıyız. Batı dünyasının da güç ve şiddet ile üstü örtülmeye çalışılan bir ahlak krizinin içinde olduğunun farkında olarak; sadece kendi coğrafyamıza değil, batıya da çözümler sunacak bir konumdayız.
Özelde ülkemizde, genelde tüm dünyada insan fıtratına uygun bir düzen özlemi içinde isek, öncelikle batı modernleşmesinin düşünce ve uygulama biçimleri ile hesaplaşmalıyız. Batının yaptığını yapıp ismini İslami olarak koymak direnmenin yerine teslimiyeti tercih etmektir.
Hukuk, siyaset, ekonomi, bilim, sanat gibi tüm alanların bir üst yapı kurumu olduğuna ve söz konusu üst yapının Kur'an ve sünnet kaynaklı bir ahlak altyapısı üzerine kurulması gerektiğine hemfikir olmalıyız.
İslam'ın siyasi ve hukuki iktidarını ilan edip kapitalist ekonomi modelini uygulamaya koyarsanız, belki güç elde edebilirsiniz ancak adaleti asla elde edemezsiniz.
Bu noktada Üstad Mutahhari'nin güzel bir yaklaşımını hatırlatmak istiyorum. O şöyle söylüyor: "Sorun; özel mülkiyete sahip olmak değildir. Sorun; özel mülkiyetin özne, insanın nesne olmasıdır."
Günümüzde kanaat önderlerine düşen tarihi görev, modernitenin dayattığı kültürel değerlere karşı büyük bir isyan başlatmak ve bu isyanın öncülüğünü yapmaktır.
Kürsülerde, gazete köşelerinde, televizyon programlarında Allah'ın rızası ve toplumun maslahatı açısından anlam ifade etmeyen konularda yazmayı/konuşmayı bırakıp, batı medeniyetinin dayattığı şeytani dönüşümü engellemek için teori ve pratik üretmek, yani takvayı kuşanmak zamanı gelmedi mi?
Ben Müslümanım diyen şahsı, aileyi ve toplumu manen yakmaya devam eden küresel kültür dayatmasına karşı evlerde, işyerlerinde, okullarda ne ölçüde kıyam halindeyiz?
Nefsi, toplumu ve düzeni arındırma mücadelesinin birlikte yürümesi gerektiği, ayaklardan birinin çürük olması durumunda Allah(c.c.)'ın dilediği dönüşümün sağlanamayacağı bilincinin yerleşmesi umuduyla...
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.