İslamî Analiz/Haber Merkezi
Av. Mehmet Ali Başaran, Ankara 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatan Umut davası “mahkûm”ları Necdet Yüksel, Ferhan Özmen ve Abdulhamit Çelik’i ziyaret etti.
Mehmet Ali Başaran’ın görüşme ve gözlemleri üzerine kaleme aldığı yazısını İslamî Analiz okurlarıyla paylaşıyoruz:
“2001 yılında bol işkenceli bir yargılama sonunda hakkında idam kararı çıkartılınca, gazeteci soruyor:
- Salih Bey, karar hakkında bir şey diyecek misiniz?
Mahkeme salonundan çıkmış, cezaevi aracına bindirilmek üzereyken kameralar önünde sorulan bu soruya Salih Mirzabeyoğlu’nun cevabı iki kelimedir ve olan biteni enfes biçimde özetler niteliktedir:
- Tiyatro bitti!
Bu, Müslümanlara yönelik tiyatro oyunlarından sadece biridir.
Aynı yıllarda, mahkeme salonu gibi tasarlanmış bir başka tiyatro salonunda, savcı ve yargıç görünümlü oyuncuların başrolde olduğu, nevi şahsına münhasır bir kukla oyununda, adına “Selam” demeyi uygun gördükleri bir örgütün yargılanması trajikomik biçimde sahneleniyordu.
Uydurulan örgütün uydurulan üyelerinden 3’ü ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almıştı. Cezalarını, deyim yerindeyse bir “insanlık mezbahası” olan, cezaları daha da ağrılaştırmak amacıyla oluşturulan F Tipi Cezaevinde çekmekteydiler.
En ufak bir şüpheye yer olmaksızın belirtmeli ki, hangi insan için olursa olsun fark etmez, F Tipi cezaevi, insanın insana asla reva görmeyeceği bir muamelenin adıdır. İşkencedir. Kesinlikle insanlık dışı bir muameledir.
Benim bildiğim, uzun süreli hapis cezası İslam’ın kabul etmediği bir uygulama. Hal böyleyken, insanları değil yıllarca, ömürleri boyunca hapsetmeyi, üstüne üstlük f tipi gibi mezbahaları cezaevi diye işletmeyi kabul etmek, Müslümanların yüksek sesle itiraz etmeleri gereken bir namus meselesidir!
Avukat dostum Ahmet Kılıç ile Ankara 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeydik.
Necdet Yüksel, Ferhan Özmen ve Abdülhamit Çelik’i ziyaret ettik.
Necdet Yüksel ve Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan ile birlikte söz konusu tiyatro oyununda ‘terör örgütü’ne mensup sayıldıklarından, ömür boyu hapis anlamına gelen ağırlaştırılmış bir cezaya “mahkûm” edilmişler. 15 yıldır içerideler.
Necdet Yüksel’i gayet diri, inançlı, huzurlu gördük. O daracık alanda kendi kulluk imtihanını en iyi şekilde vermenin derdinde, mutlu.
“Bedeli Zindanda Ödenen Sözler” adlı önemli bir kitabı yayınlandı iki ay önce. Ne var ki aldığımız duyumlara göre İstanbul’da, Müslüman Mahallesi’nde yer alan kitapçılardan birkaçına gidildiyse de, bu kitabı raflarına koymaya çekinmişler. Belki de para etmeyeceğini düşünmüşlerdir. Günahlarını almayalım!
Bu alanda yayınlanmış kitap, yok denecek kadar azken, eldekilerin de değerini bilmemek, acı ama şaşırtıcı değil.
Herkes o şartlarda Necdet Yüksel kadar dirençli ve zinde kalamaz. Zor bir iştir f tipi zindanlarda “hayatta kalmak”.
Tek başınıza daracık bir odada kalacaksınız, toprak, yeşil yok. Kapağı açık beton bir kutuya, yani minik bir avluya çıkma hakkınız var günde 3 saat. Ancak avluda 2 insanla bir araya gelebiliyorsunuz. Bir ömür boyu, bu!
Bilhassa Ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılanların eşlerinden boşanmak “zorunda” kaldıklarını öğreniyoruz. Bu cezalar, aileleri paramparça ediyor. Suç işlediği iddia edilen kişiden çok, yakınları (eşleri, çocukları, anne ve babaları) cezalandırılıyor.
Mesela Ferhan Özmen, “1 yıl önce kızım evlendi, damadımı göremiyorum.” diyor. Ancak eşi ile, çocukları, kardeşi ve anne babası ile, o da bir hayli sınırlı (ayda bir saat açık ) görüşme hakkı tanınıyor.
H Tipi cezaevlerinde yaşam koşullarının utanç verici olmasından dolayı intihar vakalarının yaşandığından bahsediyor.
2005 yılında, ilgili kanunlarda yapılan değişiklikler sonucu cezaevlerindeki insani şartlar daha bir olumsuz hale getirilmiş.
Ferhan Özmen konuşurken takılıyor, bazı kelimeleri hatırlamak için zihnini zorluyor, konuşması dur kalk dur kalk ilerliyor. Özür dilerim, diyor bize, özür dilerim, bazı kelimeleri unutuyorum artık, zihnimi toplayamıyorum!
Ne hazindir ki özür dilemesi gerekenlerden özür dileniyor!
Haksız yere 5.5 yıl hapis yattıktan sonra, 28 Şubat Süreci hız kesse de devam ettiğinden, iki hafta önce yeniden cezaevine girmiş Abdülhamit Çelik.
Ağır işkenceler sonucu, ölüm tehditleri altında, işkencecileri kırmayarak, itiraf etmiş Uğur Mumcu’yu öldürdüğünü!
Çelik, “21 yıl geçti, suikast hâlâ aydınlatılmadı. Bana sorarsanız, eğer bir suikast bunca yıldır aydınlatılmadıysa bunu yapan derin devlettir” diyor.
Bazı insanların katilleri bir türlü bulunamıyor ve ne hikmetse yüzlerce insan bu sebepten ötürü her türlü işkenceden geçiriliyor. İnsanları katletmek ve katledilen insanlar üzerinden katletmeyi derinleştirmek, yaygınlaştırmak ve sürdürmek. Dünden bugüne, işte devlet!
Hâlihazırda tüm İslami davalardan dolayı cezaevinde bulunan insan sayısı 862. En az 862.
Bu sayı, Balyoz ve Ergenekon Davalarından yargılanan insanların sayısından fazla…
Bilindiği üzere nispeten yeni olan Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında “adil yargılanma hakkı” gündeme gelmiş ve tahliyelere sebep olmuşken, daha eski ve daha çok mağduriyetli İslami davalar için bu ilkeden söz edilmiyor.
(Adalet, Özgürlük, Eşitlik! Hiçbiri yok. İnsan bunlardan başka ne ile, ne için yaşar?)
İslam temelli siyasi davaların dosyalarına bakın genel olarak, hukuk’a rastlayamayacaksınız. Delil aradığınızda, çoğu işkence altında alınmış polis ifadelerinden başka bir “delil”e rastlayamayacaksınız. Hiçbir şüpheden sanıkların yararlanmadığını göreceksiniz. Sanıkların, masumiyetlerini ne yapsa kanıtlayamadıklara şahitlik edeceksiniz!
862 tutsak, mahpus, mahkûm, rehine, esir, ne derseniz deyin, en yakınları ile topladığınızda en az 10.000 insan ediyor.
Bu devasa zulüm, dışarıdaki Müslümanlara ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Yerine getirmek için “topyekün” bir kalkışma başlatmıyorsak, yazıklar oluyor bize!
Hep birlikte itirazımızı yükseltmeliyiz. Acilen. Zira geç gelen adalet, adalet değildir. Türkiyeli Müslümanlar, en azından bu kadarını olsun hak etmelidir.”
Mehmet Ali Başaran
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Adem Oğlu - Bu üç kişinin ilahiyatçı bahriye üçok ve siyaset bilimci ahmet taner kışlalı'nın cinayetlerinde bir rolleri var mı, esas analiz yapmanız gereken husus burası. burayla ilgili net birşeyler söylerseniz diğerleri de ona göre anlam kazanır.
Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.