Ahmet Hakan Çakıcı: Eşcinseller kapitalist çıkarlar için aileyi dağıtma işlevi görüyor!

Sakarya’da faaliyet gösteren İkra İlim ve Kültür Merkezi, Ahmet Hakan Çakıcı’nın sunumuyla “Ailesiz Toplum ve Queer Teori” konulu bir konferans düzenledi.

İslami Analiz/Haber Merkezi

Sakarya’da faaliyet gösteren İkra İlim ve Kültür Merkezi, Ahmet Hakan Çakıcı’nın sunumuyla  “Ailesiz Toplum ve Queer Teori” konulu bir konferans düzenledi. Kendisini okumaya çalışan ve yeni yeni yazmayı öğrenen biri olarak tanımlayan Ahmet Hakan Çakıcı, konunun birkaç saatte anlatılmayacak kadar zor, derin ve önemli olduğunu ifade ederek sözlerine başladı.

Çakıcı konuşmasının devamında aşağıdaki konulara değindi:

Bugün İslam dünyasının yaptığı şey Batının yaptığı şeye hayret etmekten ibarettir. Biz, dışarıdan büyülenmiş bir şekilde Batıyı izlerken; Batı dünyası, sistem sorunlarını kendi içinde ciddi düzeyde tartışmaktadır. Çünkü sistemi kuranlar, kurdukları sistemin sıkıntılarını, tıkanıklıklarını fark ediyorlar.

Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü Teorisinde Batının 200 yıl önce ancak Tanrı’yı öldürerek yeryüzüne hakim olabilecek gücü biriktirdiğini, eğer Batı Tanrı’nın öğütlerini dinlemiş olsaydı Afrika’nın, Hindistan’ın, Çin’in servetlerini Avrupa’ya yığmasının mümkün olamayacağını, bu büyük işin, Tanrı’nın, paçalarından tutup insanı engellemesine izin vermeyerek başarıldığını anlatır. Ve bir ikaz da bulunur, Tanrı’nın öldüğünü fark etmeyen, Tanrı’dan geriye kalan hayalet (Ahlak) insanlığın evrim yürüyüşüne engel olmaya devam ediyor. Bundan sonra hedefimiz Ahlaktır, onu vurmalıyız, der. Ben bu süreci, Batı emperyalizminin Nietszche klavuzluğunda kendini yenileme ve önündeki engelleri temizleme süreci olarak görüyorum.

Egemenler Yeni Bir Dünya Düzeni üzerinde çok ciddi çalışmalar yapıyorlar. 20. yüzyılın başında teknoloji üreten devletler, teknolojinin insana zarar vermemesi konusunda anlaşmışlardı. Ancak  şirketler artık devletlerden büyük yapılara dönüştüklerinden devletler arası bu centilmenlik anlaşmalarını dinlemeye niyetli değiller. Teknolojinin geldiği nokta Bauman’ın deyişiyle şehirleri “sanayi toplumlarının artığı ıskarta insanların toplama kampları”na çevirmekte. Geliştirilen teknoloji sadece beyaz yakalıları değil en alt seviyedeki insanları da tehdit ediyor. Mesela bilişim teknolojisi ve robot teknolojisi tarafından üretilen yeni bir adliye sistemi, eski adliye sistemini bütünüyle işlevsiz kılabiliyor.  Hakim bilgisayarların, avukat bilgisayarların ne insan hakimlere ne savcılara ne de katiplere ihtiyaçları  olmayacak. Parmağınızı bir bilgisayara 10 dakika tuttuğunuzda beyin tümörlerinden şeker hastalığına kadar detayları 41 sayfalık sayfayı bulan bir sistem şu an geliştirilmiş durumda. Tüm sağlık sisteminin robotların tehdit altında olduğunu söylemek artık bir kahinlik değil. Personelsiz market, bankalar, eğitim, arabalar, uçaklar, gemiler burnumuzun dibine geldi ve dayandı.

Batı hastalıklı bir takıntı hali ile her şeyi tektipleştiriyor. Mesela bugün kıyafet anlamında müthiş bir özgürlükten bahsediyoruz. Ancak diğer taraftan bütün dünya tek tip kıyafete gidiyor. Ne Hindistan da, ne Çin de, ne Rusya da, ne Afrika da kimse dedesinin kıyafetini giymeye cesaret edemiyor. Hiç farkında olmadığımız psikolojik baskılarla tek tip bir dünyaya doğru baskılanıyoruz.

Safiyüddin Erhan beyin deyişiyle "yenilmiş toplumlarda şahsiyet gelişmez". Ne yazık ki, Müslümanlar da gavurda ihsan olmayacağını unutup izzeti, şerefi, ihsanı ve ilmi Batı’nın değerlerinde aramaya başladığı günden beri bilgi, fikir ve değer üretiminde bir felç durumuna düşmüşledir.  Son 20 yılda Türkiyeli Müslümanların Batılı efendilerin isteklerini Müslüman toplumun duygu diline tercüme etme görevini seküler laik kesimlerden devraldıklarını düşünüyorum.

Egemenler dünyayı yeniden şekillendirirken önlerine çıkan 3 temel engeli, 3 çözümle aşma niyetindeler.

1-İşsiz kitleler ya da fazlalık nüfus: Yeni dünyanın önündeki en büyük engel ıskartalar, lüzumsuzlar diye adlandırılan sayıların 3-5 milyarı bulacak olan işsiz kitleler olacaktır. Bu nedenle kontrolsüz nüfus artışına sebep olan “aile” temel hedeftir. İnsanlar HAZ temelli ancak “çocuksuz” ilişki biçimlerine yönlendirilerek ailenin çökertileceği bir süreç devreye sokulmuştur. Kapitalistler, binlerce yıldır ötekileştirilen taze, enerjik ve hiç bir ahlaki endişesi olmayan yeni bir kuvveti yani eşcinseleri sistemin içine çekip ailenin üzerine saldırtarak ailesiz topluma geçişi mümkün kılmayı hedefliyorlar.

2- Ahlak talebinin getirdiği engeller. Heteroseksüel normativite diye adlandırılan eşcinsel ilişkiyi reddeden, aile ve ahlak talebinde bulunarak normlar üreten, Queer ve Posthumanist teoride “andropos” diye adlandırılacak olan “erkek”  geriletilebilirse veya çökertilebilirse işleyecek sürece “ahlak” adı altında itiraz edebilecek olan tek unsur da devre dışı bırakılabilecektir. İstanbul Sözleşmesi’nde “erkeğe yapılacak ayrımcılık, ayrımcılık olarak değerlendirilemez” maddesi bu sürecin bir unsuru olarak işlev görür. Burada erkek ten kastın peygamberler veya onların takipçileri homoseksüel ilişkiyi reddeden ahlak ve aile talebinde bulunan erkek olduğunu hatırlatalım.

3- İnsan Hakları: İnsan haklarının seviyesinin çok yüksek olduğundan şikayet eden Harari “insan hakları ile gelişmemiş toplumların gelişmiş toplumlara ayak bağı olmasına müsaade edemeyiz” diyordu. İnsan Haklarının traşlanması sürecinin Hayvan Hakları ile yapılacağını düşünüyorum.

EŞCİNSELLER KAPİTALİST ÇIKARLAR İÇİN AİLEYİ DAĞITMA İŞLEVİ GÖRÜYOR!

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği bu üç sacayağı referans alınarak üretilen bir çerçevedir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği teorisi Alfred Kinsey tarafından üretilmiştir. Kinsey’in kendisinin ve hanımının Rocefeller’ın Sen Fernandao porno stütyolarında 8 yaş altı çocuklarla ve hayvanlarla hem oynayıp hem çektikleri porno videoların ortaya çıkması ile Amerikan entellektüel çevresindeki itibarı kalmamış olsa da Rocefeller destekli medyanın gözünden hiç düşmediler. Kinsey, erkeklik ve dişiliğin evrimsel bir dayatma olduğunu, insanın bunun haricinde bir de duygu, yönelim veya arzu merkezli cinsiyetinin daha olduğunu vurguladı. Normal cinselliğin homoseksüelliğin ve heteroseksüelliğin ortalaması olan biseksüellik (hem erkek hem kadınla aynı zamanda beraber olmak) olduğunu vurguladı. Ancak bazen kendi cinsine daha az bazen daha yoğun ilgi duyulabileceğini bazen eşcinsel bazen karşı cinse olan eğilimin güçlenebileceğini bunların geçişken olduğunu vurgulayarak Kinsey Skalası diye adlandırılan bir skalada düşüncelerini topladı. Bugün LGBT ve eşcinsel yapıların salladığı gökkuşağı renkli bayraklar Kinsey'in tanımladığı yönelimleri simgeleyen Kinsey skalası'dır. TCE'nin diğer teorisyenlerinden biri de J.Butler'dır. Butler'ın Cinsiyet Belası kitabı tüm dünyada yaygınlaştırılmıştır. Butler, Foucault, Lacan, Deleuze, Quattari ve Wittig gibi düşünürlere dayandırdığı görüşleri bu düşüncenin felsefik alt yapısını doldurmaya çalışır.

MEB’DE TCE DEVAM EDİYOR!

Burada değinilemeyecek kadar yoğun bir arka planı olan TCE politikaları bugün tüm dünyayla beraber ülkemizde de uygulanmaktadır. MEB’de TCE’nin kaldırıldığı bir yalandır. TCE farklı projeler ve isimlerle devam ettiriliyor. Artık tüm çizgi filmlerde, müziklerde ve her yerde cinsiyetsiz toplumun argümanları kullanılmaktadır. LGBT+ yi normalleştiren çalışmalar AB, ABD, NATO, BM ve küresel tüm güçler tarafından desteklenmektedir. Bu konu üzerinde iyi düşünülmelidir.

“Egemenlerin desteklediği cinsiyetsiz toplum savunucularına göre bugün insanın en doğal cinsel yönelimi biseksüelliktir(aynı anda hem erkekle hem kadınla ilişki). Bu düşünce bilimsel olarak bazı TCE savunucuları tarafından güçlü bir şekilde savunulmaktadır. Bu düşünceye direnen normal ilişkiden başkasına yanaşmayan, cinsel ilişkiyi sadece aile çerçevesinde makbul gören, ahlak ve erdem talebinde bulunan norm/kural üreten erkeğin (peygamberlerin) direnişi bu nedenle bitirilmelidir. Erkeğin ahlak talebi gerçekte kendi hâkimiyetini korumak içindir ve bu ahlak ve erdem talebi gayri ahlaki ve gayri insanidir.”  Düşüncesinden hareket edenlerin istediği kanunlar bugün dünyada ve Türkiye'de yasalaşmaktadır.

Cinsiyetsiz toplumun teorisyenlerinden Rosi Braidotti “biz geleceği 3 kişiyle beraber kuracağız” der.

1- Kadın

2- Eşcinseller

3- Robotlar

Buna göre kadın erkekle uzun süreli birlikte olduğu zaman çocuk yapmaya razı oluyor ve böylece köleliği de başlamış oluyor. Buna engel olunmalıdır. Erkek egemenliğini dayatan andropos değerleri yıkılmalıdır. Bunun yolu da çocuk yapma olayının ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü andropos değerleri sürekli babadan oğula, anneden kıza devam etmektedir. Andropos'un eleştirdiği her kişi, her değer yüceltilmelidir.  Eşcinsel ve LGBT kelimelerinin gelişimine bu açıdan da bakılmalıdır. Eşcinseller, hayvanlar ve robotlarla ilişki kurduğunuzda çocuk olmaz.

HAYVAN HAKLARINA YAPILAN VURGU, İNSAN HAKLARINI TRAŞLAMA AMACINA MATUF

Queer Teori ise bu düşüncelerin çok daha ileri boyutunu ifade etmektedir. Queer Teori yeni dünyanın "insanötesi-posthuman" sürecin ilk aşaması olarak düşünülebilir. Peygamberlerin ya da norm yapan erkek insanın sapkınlık diye tanımladığı yönelimler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile özgürlüğüne ve onuruna kavuşmuş oldular. Ancak bu normlar, yeni normların önünü tıkayacak kalıplara dönüşeceklerdir. Biz öyle bir yere ulaşmalıyız ki, toplumsal cinsiyetler tamamen görünmez olsunlar ve yeni formaların önünü kesmesinler. Yani eşcinselliğin, biseksüelliğin, homoseksüelliğin, hayvanlarla ya da insanlarla, çocuklarla ya da yaşlılarla, aile içi veya yabancılarla ilişkinin fark edilemediği kimsenin dönüp bakmadığı ilgilenmediği, isimlendirmediği bir yere ulaşabilirsek ancak “gerçek özgürlüğü” var edebiliriz, diyorlar. Queer  Teorinin içinden bile gelen özellikle çocuk seksi ve aile içi ilişki eleştirileri Queerlerin cevaplamakta en çok zorlandıkları alanlar olarak görülüyor.

Hayvan haklarını, robot çalışmalarını bu sebeple organize ediyorlar.  Bugün bu durumun yasal alt yapısı robotlara kimlik, hayvanlara kimlik ve hayvan hakları çalışmaları ile kurulmaktadır. Hayvan haklarını konusundaki yükselen vurgu, insan haklarını traşlama amacına matuftur. Dikkat ediniz, son zamanlarda sayın Cumhurbaşkanı, eşi ve Binali Yıldırım da konuşmalarında hayvan hakları konusuna sıklıkla değinmekteler. Bunu dışarıdan gelen yoğun bir baskının işareti olarak okuyorum.

Bugün egemenler açısından çocuğu ailesinden koparma süreci 4 yaşında başlamaktadır. Çocuk anaokuluyla beraber tüm dünyada sistemin süzgecinden geçmektedir. Ancak egemenlerin tüm müdahalelerine rağmen egemenler açısından bir sürü istenmeyen, arızalı(?) görülen insan tipleri yetişiyor. Bunun sebebi egemenlerin müdahalesinden çocuğu kaçıran aile ortamı olarak görülüyor. Ailenin çökertilmesi ile egemenlerin rüyalarını süsleyen, müdahale edemeyecekleri  hiç bir alanın kalmadığı bir dünya kurulacağını ümit ediyorlar.

Modern dünyadaki kadın hakları savunusu, kadını değil, kadını satanı ve kadını kullananı koruyor. Gidişat kadını da erkeği de içinde eriten bir yapıya gitmektedir. Bu durumda bir şekilde direniş gösterilmelidir.

Çocuktaki baba kavramını zedelerseniz, çocuktaki Allah inancını da zedelerseniz.

Program izleyicilerin sorularına cevap verilmesiyle bitti.

29 Nis 2019 - 08:58 - Türkiye


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.