'Reis yazdıklarımı okur musun, okuturlar mı?'

Yaşar Değirmenci, Yeni Akit’teki köşesinde iktibas ettiği bir serzeniş üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendi.

Yaşar Değirmenci, Yeni Akit’teki köşesinde iktibas ettiği bir serzeniş üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendi.

Yazıdan bazı bölümler şöyle:

Dertli bir dostuma “Mutlaka ulaştırılacağını bilsen Reis’e neler söylemek isterdin?” dedim. Aşağıdakileri yazıp göndermiş. Benimkisi elçilik… Buyurun:

BİSMİLLÂHİRRAHMÂRRAHÎM

Allah ümmet-i Muhammed’in hayrına olacak şeyler düşündürsün, yazdırsın. Amin.

Dindar-muhâfazakâr asıl taban uzunca bir müddetten beridir rahatsız. Evet, bu kitle her şeye rağmen en sağlam, en sarsılmaz kitledir ama onların da destekledikleri partiden zaman zaman kendilerini mutlu edecek beklentileri var. Başörtüsü yasağının kalkması, İHL’ne yapılan haksızlıkların, ayırımcılıkların kaldırılması; bu kitleyi mutlu eden son karar-tatbikat olarak kaldı. Devletimizin elbette büyük problemleri var. Bütün ümmetle ilgilenmek kolay değil. Ama bu kitleyi de mutlu edecek birkaç çıkış mutlaka şart. Değilse gönüller çok kırık. Bundan sonra yazacaklarımızın bu 1. maddenin açılımı olacağını söyleyebiliriz.

Dindar-muhâfazakâr asıl taban millî eğitim bakanından ve son zamanlardaki faaliyetlerinden rahatsız. Bakan AK Partinin gerçek dâvâ adamı kitlesiyle hissî bir bağ kuramadı, bir türlü güven vermedi. Son müfredat değişikliği ile tarih derslerinin seçmeli, inkılap tarihi derslerinin mecburi olması büyük infial uyandırdı. Oysa taban tam tersinin olmasını, hatta inkılap tarihi derslerinin tamamen kaldırılıp genel tarih içinde bir bahis olarak okutulmasını isterdi.

Tasavvuf edebiyatının da genel edebiyat derslerinden ayrılıp seçmeli ders yapılmasıyla talebelerimiz bir şekilde okudukları Mevlânâ, Yunus Emre gibi büyükleri hiç okumadan mezun olacaklar.

Dindar-muhafazakâr kitle AK Partinin vesâyet odaklarıyla mücâdelesini büyük bir aşkla destekleyip belli bir mesâfe de alındıktan sonra son yıllarda kemalizmin yeniden yükselişini, yayılışını, yediden yetmişe zihinlere telkin edilmesini hayret, şaşkınlık, ürperti, korku, endişe ve hayal kırıklığı ile seyretmektedir. “Biz bütün çileleri bunun için mi çektik?” suâli işin özetini vermektedir.

Mezkûr kitle Kültür Bakanının sanki AK Partinin değil de CHP’nin veya Fetö’nün bir bakanı gibi hareket etmesinden müthiş derecede rahatsız. 15 Temmuz’dan bir gün sonrası için Gezici ve Reis düşmanı bir pop sanatçısına konser verdirtecekken halkın sosyal medyadan gösterdiği büyük tepki netîcesi konser iptal ediliyor. Oysa bizim bakanımız bizim hissiyâtımızı tanımalı ve böyle yanlış işlere hiç girişmemeliydi. Yine iki gün önce hükümetin bakanlarına hakâret paylaşımları yapmış, LGBT destekçisi bir bayanı Turizm Tanıtım işlerinin başına müdür yapıyor, yine büyük tepki netîcesi bu bayan istifa ediyor. Bir bakan ki hep yanlış yapıyor, halk düzeltiyor. Bu böyle gitmemeli.

Bu kitle çilekeş kitledir. Öyle büyük büyük dünyevî menfaatler istemez. Onları dînî ve millî küçük çıkışlar bile mutlu edebilir ve partiye bağlılıklarını daha bir mutluluk ve heyecanla sürdürürler. Bu cümleden olarak:

- İstanbul Sözleşmesi’nden olağanüstü derecede rahatsızlar. Bu sözleşmeyi –haklı olarak- Müslüman Türk ailesini bitirecek bir proje olarak görüyorlar. Bu sözleşmenin iptali bu kitle için müthiş bir mutluluk ve rahatlama doğuracaktır. Bunu bağımsızlık-istiklâl mücadelesinin bir şartı olarak görüyorlar. İstanbul Sözleşmesi hakkında Avukat Muharrem Balcı, Mücahit Gültekin gibi uzmanların, Yusuf Kaplan, Abdurrahman Dilipak gibi yazarların dinlenmesinde büyük fayda var.

- KADEM’in İstanbul Sözleşmesi’nin dindar kitle üzerinde uygulayıcısı gibi görünmesi KADEM’i dindar kitle gözünden düşürdü. Bu derneğin Mor Çatı ve diğer feminist derneklerle işbirliği içinde görünmesi de infial uyandırıyor. Reis’in kızının da bu derneğin yönetici kadrosunda olması rahatsızlığı artırıyor. KADEM tamamen kapatılmalı. En azından Reis’in yakınlarının bu kadrodan çekilmesi şimdilik bir rahatlama meydana getirebilir.

Reis’in 1936’larda yapılan Türk tarihinin İslami devrelerinin hediyesi kelimeleri tasfiye hareketine karşı çok hassas olduğunu birçok konuşmalarında gördük. Cemil Meriç’ten okuduğu bölümlerin meselenin damarı olduğunu söyleyebiliriz. Misal:

Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan. (Cemil Meriç, Bu Ülke) Yeni nesilleri bu zengin ve hâtıralı, mûsikîli dilimize yeniden kavuşturacak olan millî eğitim ve kültür stratejimizdir. Ama Reis’in çevresinde onun bu hassâsiyetini fiiliyâta dökecek, onu tam anlayan insan yok maalesef. Reis konuşacak, hedefi gösterecek, kadrolar harekete geçecek değil mi? Bırak hareketi, onu anlayan bile yok. Ders kitapları uydurma kelimelerle çıkmaya devam ediyor. Bütün ders kitaplarının kelime hazinesi bu mevzuu anlamış bir kadro tarafından kontrol edilmeli ve uydurma kelimelere geçit verilmemeli. Güzelim misafir’i öldürdük, konuk yerleşti. Tabii evimizin yuvamızın yerine konan konut gibi. İhtiyaç, muhtaç yerine uyduruk ‘gereksinim’ yanıt, kanıt yerleştirilerek güzelim cevabımız, belgemizin/vesikamızın katili oldular. Üç/beş sene önceki yazıyı bile anlayamıyorlar.

Reis ne yapıp edip çevresindeki menfaatçileri dağıtmalı. Kendisini asıl kitlesinden koparan, uzaklaştıran, izole eden kişileri silkeleyip atmalı. Reis, “Minareler süngü, kubbeler miğfer” dediği günlerdeki gibi hakîkî tabanıyla hemhâl olmalı. Reis yine böyle istiyor mutlaka. Ama çevresi ona bu fırsatı sadece kürsülerde tanıyor. Reis kürsüde ise problem yok; tam tamına biz. Ama icraattaki hatalar tabanı çok etkiliyor. Baştakilerin lüks, konfor, refah ve şatafat içinde yaşıyor görünmeleri kendi kitlemizi küstürüyor, rakiplere de altın gibi koz veriyor. Reis de diyor zaten: Mütevazi olun, gönül adamı olun, halkımıza dokunun. Ama söylenen her şey de oluvermiyor işte. Konuşmalar halimize, hayat tarzımıza yansımalı. Pratiğe dönüşmeli.

Mutlaka her şeye ‘Peki efendim, isabet buyurdunuz, siz hiç yanlış yapmazsınız’ diyen mürailerin yerine; ‘yanlışa yanlış, doğruya doğru diyen, doğru kimden gelirse gelsin (düşmanımız da olsa) kabul; yanlış kimden gelirse gelsin (en yakınımız da olsa) red diyen istişare/şûra/heyet olmalı.

02 Eyl 2019 - 09:31 - Türkiye


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.