İslami Analiz/Eyyamullah
‘’Çok eskiden beri hayal ettiğim Hicaz demiryolu nihayet hakikat oluyor. Bu yol Osmanlı Devleti için sadece iktisadi bakımdan büyük fayda getirmekle kalmayacak, aynı zamanda oradaki, kuvvetimizi sağlamlaştırmaya da yarayacağından, askeri bakımdan da çok ehemmiyetli olacaktır.’’
Sultan 2. Abdülhamid’in hatıratında yer alan bu sözler, onun bu demiryolunun yapımını ne kadar arzu ettiğini ve Osmanlıya katkılarını belirtmektedir. Biz de yazımızda bu demiryolunun yapılma nedenlerinden ve öneminden bahsedeceğiz. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Osmanlı tarihinde en çok anlaşılmayı bekleyen padişahlardan biri Sultan 2. Abdülhamid’dir. Kimi yerlerde göklere çıkarılıp kimi yerlerde -tabiri caizse- yerin dibine sokulan bu padişah; doğruları ve yanlışlarıyla objektif bir şekilde konuşulmayı hak ediyor.
Necip Fazıl (1998) Ulu Hakan İkinci Abdülhamid Han kitabında şöyle der: ‘’Abdülhamid hakkındaki kast o kadar büyük, köklü ve planlıdır ki, onu her ne pahasına ve hangi usulle olursa olsun çürütmek için, hissi ve sahte tarafından fikri, el atılmadık vasıta bırakılmamıştır.’’ (s.23) Özellikle bazı kesimlerce neredeyse yaptığı tüm işler eleştirilmekte, hizmetleri ülkeye zarar verir nitelikte görülmektedir. Hicaz Demiryolları da maalesef bu eleştirilerden nasibini almıştır. Eleştiri şu yöndedir; Abdülhamid Osmanlı donanmasını görmezden gelmiş, batılı devletler donanmada güçlü ve üstünken o buraya yatırım yapmamış ve demiryollarına yönelmiştir. Kısaca Abdülhamid denizciliğe düşmandır denilmek istenmiştir. Ancak bu konuda en güzel cevabı 1912 yılında Genelkurmay yarbaylarından M. Süreyya Bey Donanma mı? Şimendifer mi? adlı kitabında vermiş görünüyor.
Şu vecihle bir ana hattı inşa edilse Kürdistan, Irak Suriye, Anadolu hep birbirine bağlanmış olmaz mı? Medine’den San’a’ya (Yemen), Suriye’den Mısır’a acaba şimendifer hatları inşa edilemez mi? Hicaz şimendifer hattına vaktiyle herkes gülüyordu. Şimdi varidat (gelir) bile elde etmeye başladı. Hicaz’ı Suriye’ye bağladı… Acaba (elde edilen) hasılatla hat San’a’ya kadar temdid (uzatılamaz) mı?
Süreyya Bey kitabında devamla şunları dile getiriyor: Biz Abdülhamid’in denizciliği ihmal ettiğine inandığımız için yeni bir donanma kurmaya giriştik. İyi de onca gayrete rağmen 800 bin lira yardım toplanabildi. Oysa bu parayla yarım dretnot bile alınamaz. Yılda bir defa bile boyatamayız! Oysa aynı parayla hiç değilse birkaç yüz kilometrelik bir hat inşa edebilirdik ve bu hat ufak tefek masraflarla ilanihaye elimizde kalırdı. (Armağan, 2009)
Aynı zamanda Japon bir araştırmacı olan Kaori Komatsu da Abdülhamid’in denizcilik politikasını kavramış biridir. O da ekonomik alt yapının denizciliği besleyecek nitelikte olmadığını dile getirmektedir. Savaş gemisi alıp yeniden dışarıya bağlı olmaktansa tercihini kara ve demiryollarından yana kullandı. Yani bu durumun denizciliğe düşmanlıkla alakası yoktu, ‘’gemilerin Haliç’te çürümesi’’ kaçınılmaz bir stratejik hatanın sonucuydu. (Armağan, 2009)
Hamidiye Hicaz Demiryolu- Abdülhamid tahttan indirildikten sonra adı Hicaz Demiryolu olarak değiştirilecektir- projesi, yapımı, işletmesi, yansımaları, simgeselliği ve neticeleri itibariyle Osmanlı coğrafyasında inşa edilen diğer demiryollarına nispetle bütünüyle farklı bir yapı arz etmekte ve hala sembol olma özelliğini sürdürmektedir.(Tektaş, 2017)
Örneğin bu farklılıklardan ilki bir ümmet projesi olmasıdır diyebiliriz. Bu proje birçok İslam beldesini birbirine bağlamayı hedeflemekle birlikte yapımından sermayesine kadar ümmetin her bir ferdinin çabasını gözetmektedir. Zaten 2. Abdülhamid’in öncülüğündeki ümmetçilik politikasının bir tezahürü de bu demiryolu projesidir. Özellikle Hindistan ve Mısır Müslümanlarının şubeler açıp bu proje için bağış toplaması, ümmet tarafından benimsenen bir proje olduğunu göstermektedir. Bizzat Abdülhamid de kendi şahsi parasından 50 bin lira ayırarak bağışta bulunmuştur.
Demiryolunun maliyetinin üçte biri, büyük bölümü ülke içinde olmak üzere bağışlarla karşılanmıştır. Avusturya Büyükelçisi Pallavicini Başbakan Aetrenthal’e yazdığı raporunda, bu durumu ‘’modern iktisat tarihinde finansman yaratma yöntemi’’ açısından tek örnek olarak nitelendirmiştir. (Özyüksel, 2000, s.84)
Özyüksel Hicaz Demiryolunun birincil ve az etkili olan gerekçenin ekonomik nedenler olduğunu ifade etmektedir. Yine Ahmet Demirbilek Sultan 2. Abdülhamid’in, 1876’da padişah olduğunda, devletin 300 milyon altın liraya yakın dış borcunun olduğunu ve çeşitli iç sorunların baş gösterdiğini dile getirmektedir. Bu şartlarda demiryolu projesinin ihtiyaçlarının karşılanması oldukça zorlayıcı olmuştur. Bu nedenle de bağışlar toplanmaya başlanmıştır.
İkinci neden olarak yukarıda dile getirdiğimiz gibi Abdülhamid’in İslamcı-ümmetçi politikasını söyleyebiliriz. Bu açıdan Müslüman nüfuzun yoğun olarak yaşadığı bir bölgede Osmanlı halifesi tarafından yaptırılacak demiryolu hem bu bölgelerin elde tutulmasını sağlayacak, hem de askeri sevkiyat gibi konularda devlete önemli avantajlar sağlayacaktı. Emperyalizmin provoke edici ve çözücü etkilerinin yanı sıra milliyetçilik düşüncesinin çok uluslu imparatorluk yapısı üzerinde yol açacağı sarsıntılara karşı İslam Abdülhamit açısından bir panzehir olarak görülüyordu. (Turan,2006)
Ayrıca her yıl hac ibadeti için binlerce Müslümanın kutsal beldelere nice zorluklarla gitmesi, hac kafilelerine yapılan saldırılarda yaşanan can ve mal kaybının önüne geçecek olan bu proje Müslümanların sempatisini kazanacaktı. (Özyüksel, 2000) Abdülhamid’in bir ümmet projesi olarak sunduğu demiryolları projesi, yapımı sırasında da bu hassasiyetini göstermiştir. Örneğin; demiryolu yapılırken kutsak topraklardaki halkı rahatsız etmemek için rayların altına keçe döşeterek çalıştırılmasını bizzat Sultan Abdülhamid emretmiştir.
Bir diğer neden de askeri ve siyasi idi. Süveyş Kanalı İngiliz denetimine geçmişti. Eğer bu demiryolu projesi başarılı olursa Süveyş Kanalı’na ihtiyaç olmadan İngiltere ya da başka bir devletle olacak bir savaşta Osmanlı Devleti bölgeye asker sevk edebilecekti. Ayrıca bu proje Arabistan’daki milliyetçi eğilimleri ve İngilizlerin propagandasını zayıflatacak nitelikteydi. Bütün bunların farkında olan İngiltere ve Fransa bu projenin her aşamasında karşı propaganda yapmaktan çekinmeyecekti.
Dönemin Daily Telegraph gibi gazetelerinde de vurgulandığı üzere böyle bir olasılık İngiltere için Hindistan yolu üzerinde başlıca stratejik noktalar olan Akabe ve Kuveyt gibi yerlerin kaybı anlamına gelecekti. İngiltere’nin neredeyse çatışmaya dönecek bir kriz yaratmasının nedeni Mısır’a olası bir müdahale durumunda buranın Osmanlı askeri harekât kabiliyetini genişletecek bir durak oluşturmasıydı. 1881’den beri Mısır’ı elinde tutan İngiltere’nin böyle bir girişime olumlu yaklaşması beklenemezdi. (Turan, 2000, s.174)
Bu propagandalar medyayla sınırlı kalmadı. İngiltere özellikle Arabistan’daki milliyetçi hareketlerden yararlanmayı çok iyi bilmiş, Thomas Edward Lawrance’ nin örgütlediği bedevi Araplar tarafından, Maan-Medine arasındaki 680 km’lik kısmı bombalanarak tahrip edilmiştir.(Demirbilek, 1996) Daha sonra Osmanlı buradaki saldırıları önlemek için bedevilere para vermeyi kabul etse de bu, sorunları geçici bir süreliğine çözmüştür. Nitekim Fransa’nın Cidde Konsolosu’nun Arabistan emirinden söz ederken ‘’ O çok iyi biliyor ki, merkezle direkt bağlantı kurulduğu gün, artık kendi evinde efendi olamayacak’’ şeklindeki sözleri ümmetin maslahatından çok bireysel menfaatlerin öne çıktığını ve bunların dış güçler tarafından kullanıldığını açıkça göstermektedir.
7 Ocak 1919 yılında imzalanan Mondros Antlaşması ile Osmanlı Hicaz bölgesindeki tüm hâkimiyetini kaybetmiştir. Ardından Hicaz Demiryolunun yönetimi Osmanlı Devleti’nin elinden alınmıştır. Zaten harap edilen raylar ve sistemin çalışmaması için gayret gösteren düşman kuvvetlerin emelleri yerini bulmuş, bu büyük proje kesintiye uğramıştır. (Tektaş,2017)
Bugün İslam dünyasının şüphesiz en önemli meselesi Kudüs ve Filistin’dir. İslam ve Arap ülkelerinin yeteri kadar bu meseleyle ilgilenmemesinin, ümmet için utanç verici olması bir yana, Hicaz demiryoluna sahip çıkıldığı ve bağışta bulunulduğu kadar bugün Kudüs ve Filistin direnişine ne kadar destek veriliyor bir karşılaştırma yapmak istedim. O günün Müslümanları açısından bu demiryolu; bir ümmet projesine katkıda bulunma ve sevap kazanma aracı idi. Bununla birlikte en önemli sebep; -şüphesiz- İngiliz ve Fransız sömürüsünden kurtulmak için antiemperyalist ve ümmetçi bir politikayla hareket eden Abdülhamid’e ve onun projesine destek olmaktı. Buradan hareketle demiryolu projesinin de, bu projeye yapılan yardımların da siyasi olarak emperyalizme direnç gösteren bir yanı olduğunu söyleyebiliriz.
Atasoy Müftüoğlu ‘’Gazze’ye yiyecek yardımı yapabiliyoruz, ama siyasal yardım neden yapamıyoruz? Kudüs için ancak şiirsel yardımda bulunabiliyoruz. İslam dünyasında dayanışmayı gerçekleştiremiyoruz. Çünkü ulus devleti kutsallaştırıyoruz. Bu da hamaseti beynimize nüfuz ediyor.’’ diyor. Öncelikle bu sözlerden hareketle Hicaz Demiryolunun; emperyalistler tarafından tehdit altında olan Müslümanlara ve değerlerimize, bir siyasal yardım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İslam beldelerinde Müslümanların bu proje için kendi başlarına şubeler açıp bağış toplamaları dayanışma içinde olduğumuzu gösteriyor. Hindistanlı Müslümanlar ‘bu Türklerin bir çalışmasıdır bizi bağlamaz ‘dememişlerdir. Burada projeyi baltalamaya çalışan bedevileri ve emirleri ayrı tutuyoruz. Çünkü onlar, bu ‘ulus devlet’ hayaliyle yaşıyor ve ümmet yerine kendi milliyetçi çıkarlarını ön planda tutuyorlardı. Sonundaysa Lawrence’in oyuncağı olup, emperyalistlerin çıkarlarına hizmet edip Müslümanlara zarar veren taraf oldular. Peki biz bugün aynı tutuma devam mı ediyoruz?
Dünya Bankası'nın yayımladığı rapora göre, Kahire'de 12 Ekim 2014 tarihinde düzenlenen Gazze'nin Yeniden İmarı Konferansı'nda 3,5 milyar dolarlık destek sözü verilmişti. Ancak yapılan destek taahhütlerinin büyük kısmı yerine getirilmedi. Kahire'de çok sayıda ülke tarafından verilen destek sözünün sadece yüzde 27'si Gazze'ye ulaştı. Raporda özellikle Gazze'ye en yüksek yardım sözü veren ülkelerin verdikleri sözün ancak beşte birini tuttukları iddia edildi.
Filistin Başbakanı Rami Hamdullah 16 Şubat 2016’da bağışçı ülkelerden gelen yardımların 2015’te yarı yarıya azaldığını açıkladı. Filistin Maliye Bakanı Şükrü Bişara da 2 Şubat’ta Filistin Yönetimi’ne sağlanan dış desteğin giderek azaldığını belirtti. 2007-2012 döneminde yılda yaklaşık 1,2 milyar doları bulan yardımlar 2013-2014 döneminde 200 milyon dolar azaldı. Bişara, 2015’te de sert bir düşüşün yaşandığını ve rakamın 800 milyon doların altına indiğini kaydetti. Bakana göre Arap ülkeleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, ABD ve Dünya Bankası 2015’te Filistin bütçesine hiçbir katkıda bulunmadı.
Öte yandan Suudi Arabistan’ın mali yardımı kestiğini teyit eden FKÖ Yönetim Komisyonu üyesi Ahmed Mecdelani, bu durumu Suudi Arabistan’ın Yemen savaşının maliyeti ve düşen petrol fiyatları nedeniyle yaşadığı ekonomik sıkıntıya bağladı. Yani Kudüs İsrail işgali altındayken bir İslam ülkesi bir diğerine savaş açabiliyor, bu nedenle de Kudüs’e yardımlarını kesiyor!? Bunun yanında ikili ilişkilerdeki sorunlarda bu yardımların azalmasında etkili. Filistin yönetimi de halk da biliyor ki Suud ya da Körfez ülkelerinin istedikleri gibi hareket etmediklerinde yardımlar kesilecek. Peki İsrail’le yaşadığımız sorunlar nerede kaldı!? Zorla Mescid-i Aksa’ya girip Müslümanlara giriş yasaklandığında da Filistinlileri yardımı kesmekle tehdit etmeye devam mı edeceğiz? Orada tüm dünyanın gözünün önünde katliamlar yaşanırken, ümmetin onuru ve izzeti çiğnenirken, biz Müslümanlar yaptığımız gıda yardımlarıyla övünecek miyiz?
Peki buna ne cevap vereceğiz? Filistin hükümeti eski Planlama Bakanı Semir Abdullah da bağışların azalmasının ardında yatan sebebin, Filistin'in artık bağışçı ülkelerin öncelikleri arasında yer almaması olduğunu savundu. ‘’Mali yardımların siyasi hedefleri olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Filistin-İsrail müzakerelerine devam edilmemesi bağışçı ülkelerin yardımları kısmasına zemin hazırladı. Filistin yönetiminin siyasi talep çıtasını düşürme amacı da sebeplerden biri." İslam ülkeleri bu amaçları görmekten aciz mi acaba? Batı’nın yardımlarını kesmesini anlayabiliriz, ancak Müslümanların yardımlarını keserek, göz göre göre onların çıkarlarına hizmet etmelerine hangi politika ya da siyasal çıkar gereğidir anlayamıyoruz?
Hicaz Demiryollarıyla yaptığımız karşılaştırmada; bugün hepimizin önünde Zarifoğlu’nun değimiyle bir sınav kağıdı gibi duran Kudüs ve Filistin meselesine siyasi anlamda hiçbir çözüm önerisi sunmadığımızı yaptığımız sözde yardımlarında siyasal hiçbir karşılığının olmadığını görüyoruz. Çünkü biz o yardımları vicdanlarımızı rahatlatmak için yapıyoruz. Oradaki zulmü ve tüm İslam dünyasına eğitimden ekonomiye, siyasetten değerlerimize kadar yapılan saldırılara yönelik bir proje ya da programımız yok.
Bu demiryolu projesi ve diğer çalışmalarıyla Abdülhamid Han bizlere şu mesajı vermektedir: Ümmetin derdiyle dertlenmek stratejik ve mantıklı hareket etmeyi gerektirir. Bu yolda ince hesaplar yapmak ve ihtiyaca cevap verecek projeler üretmek gerekir. Nitekim Sultan Abdülhamid eğitim, siyaset, kültür ve askeri alanlarda yaptığı çalışmalarla hem dehasını ispatlamış hem de bizlere örneklik oluşturacak nitelikli çözümler sunmuştur; Hicaz Demiryolu projesi, Doğu’da Kürt halkını batının emperyal hırslarından korumak için oluşturduğu aşiret mektepleri bu noktada çok önemli projelerdir. Bizler de eğitim, tıp, hukuk, psikoloji, siyaset gibi alanlarda gerçekçi çözüm ve projeler üretebilmeliyiz. Bugün emperyalizm sadece askeri ve ekonomik sömürüyle değil, medya, kültür, sağlık ve psikoloji üzerinden de sömürüsünü acımasız bir şekilde sürdürmektedir. Bize düşen bu alanlarda nitelikli çalışmalar ortaya koyarak İslam’ın zaman ve mekân ötesi çözüm yöntemlerini dünyaya ispatlamaktır.
Hazırlayan: Sümeyra DEMİRYÜREK
KAYNAKÇA
Özyüksel, M. 2000. Raylar Üzerinden İmparatorluğun Son Dönem Tarihine Bir Bakış. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları
Armağan, M. 2009. Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı 2. İstanbul: Timaş
Kısakürek, N. F. 1998. Ulu Hakan İkinci Abdülhamid Han. İstanbul: Büyük Doğu
Tektaş, M. (2017). Abdülhamid Han’ın Yadigarı: Hamidiye Hicaz Demiryolu. Diyanet Aylık Dergi, 317, 68-70.
Turan, N. S. (2006). Raylar Üzerinden İmparatorluğun Son Dönem Tarihine Bir Bakış: Hicaz Demiryolu Üzerine Önemli Bir Yapıt. Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, 10, 215-227.
Demirbilek, A. (1996). Hicaz Demiryolu ve Sultan İkinci Abdülhamid Han. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). YTÜ, İstanbul.
http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/02/palestinian-authority-reduce-foreign-aid.html
http://www.trthaber.com/haber/dunya/filistine-yapilan-bagislar-dustu-221554.html
http://www.aljazeera.com.tr/haber/gazzeye-son-10-yilda-369-milyon-dolar-yardim-yaptik
http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/11/palestinian-authority-saudi-arabia-halt-aid.html
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.