İslâmî Analiz/Haber Merkezi
İslâmî Analiz köşe yazarı Yasin Kuruçay, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) teorisinin bir toplum mühendisliği projesi olduğunu ifade etti.
“TCE Türkiye halkının gerek geleneklerinden, gerek tarihinden ve gerekse de dini yapısından kaynaklanan ailevi değerlerini açıkça tehdit etmektedir.” diyen Kuruçay, “Bu projeyle geleneklerin ürettiği bazı yanlış uygulamalar üzerinden bir söylem geliştirilerek, geleneğin tümü ve geleneğin yaslandığı dini ve toplumsal değerler reddedilmektedir. Bu sözleşmelerde namus kavramı hep “sözde” kelimesiyle ve tırnak işareti içinde anılarak “namus duyarlılığı” tahfif edilmektedir.” ifadelerini kullandı.
Kuruçay’ın yazısından bir kesit şöyle:
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kadınlar adına olumlu bir kavram olarak algılanmaktadır. Oysa gerçek bütünüyle farklıdır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ne Değildir?
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği;
Peki, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Nedir?
Toplumsal cinsiyet eşitliği;
Aracı olarak kullanılmaktadır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) Ne Anlama Geliyor?
TCE teorisini savunanlara göre biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet olmak üzere iki tür cinsiyet vardır. Biyolojik cinsiyet doğuştan getirilirken toplumsal cinsiyet toplum ve kültür tarafından inşa edilmektedir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikaları kadın ve erkeğin ev içi ve sosyal rollerine ilişkin toplumdaki algıyı değiştirmeyi ve kaldırmayı amaçlamaktadır.
Toplumsal cinsiyet teorisyenleri ve aktivistlerine göre bazı kültürler kadının ve erkeğin sosyal rollerini tanımlarken kadına haksızlık yapmaktadırlar. Bunların başında ise kadının tarih boyunca sadece bir “anne” ve “ev hanımı” olarak görülmesi gelmektedir. Bunun da nedeni gelenekler ve ona rengini veren dini ve ahlaki öğretilerdir. Bu öğretilerin tümü ve tüm etkileri ortadan kaldırılmadan ayrımcılık engellenemeyecektir.
TCE Türkiye halkının gerek geleneklerinden, gerek tarihinden ve gerekse de dini yapısından kaynaklanan ailevi değerlerini açıkça tehdit etmektedir. Bu projeyle geleneklerin ürettiği bazı yanlış uygulamalar üzerinden bir söylem geliştirilerek, geleneğin tümü ve geleneğin yaslandığı dini ve toplumsal değerler reddedilmektedir. Bu sözleşmelerde namus kavramı hep “sözde” kelimesiyle ve tırnak işareti içinde anılarak “namus duyarlılığı” tahfif edilmektedir.
TCE Politikaları Feminizmin Etkisindedir ve Aileye Düşmandır
TCE politikalarının uygulanmasında eğitim ve ekonominin anahtar roller üstlendiği görülmektedir. Eğitim sistemi aracılığı ile eğitimcilerimizin ve nesillerimizin cinsiyetçi ve feminist mantık doğrultusunda zihinsel dönüşümü amaçlanırken, ekonomi konusundaki hedef ve stratejiler ise kadını iş yaşamına katmayı amaçlamaktadır.
TCE Avrupa Birliği müktesebatının makro göstergeleri arasında yer almaktadır. TCE politikalarının en önemli kazanımı CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi) Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesidir (Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi). CEDAW ve İstanbul sözleşmeleri LGBT-İ lobilerinin ve feminist hareketlerin kadın algısı temel alınarak hazırlanmış sözleşmelerdir.[i] Türkiye her iki sözleşmeyi de imzalamıştır.
Toplumsal cinsiyete dayalı politikalar “kadın merkezli” olarak yapılandırılmaktadır. Feminist kültürün kadın, erkek ve aile algısının niçin küresel bir tanımlama ve yaptırım ölçütü olarak alındığı tartışılması gereken önemli bir noktadır. TCE uygulamalarında çocuğun anne hakkına odaklanan politikaların üretilmemesi dikkat çekicidir. Çocuğun “anne hakkından” kısıp kadının “çalışma hakkına” verilmesi ise son derece manidardır.
Toplumsal cinsiyet politikaları kadının haklarını, kadının doğası ve öznel koşulları üzerinden değil, “erkeklik” üzerinden tartışmaktadır. Erkeğe odaklanmış bu cinsiyetçi yaklaşım biçimi, hem kendi içinde paradoks taşımakta hem de kadının fıtratına uygun hakları elde etmesine engel olmaktadır. TCE argümanları kadını erkeğe karşı provoke ederek çatışmaya yöneltmekte, ailedeki güven ortamını sarsmaktadır. Hatta bu noktada çıkarılan yasalar kadını, kocasını şikâyet etmeye ve evden uzaklaştırmaya teşvik etmektedir.
TCE’ye dayalı yayınlarda aile, şiddet kavramı ile birlikte anılmaktadır. “Aile İçi Şiddet” tanımıyla aile, güvensiz bir mekân olarak tanıtılmaktadır. Anne olmayı teşvik eden, anneliği cenneti hak etmenin anahtarı olarak gören inancımızın aksine, TCE anlayışları anne olmayı teşvik etmenin kadına yönelik bir baskı olduğunu savunmaktadır.
Kadının annelik ve eşlik rolünden sıyrılıp "işçi" rolünü sürdürmesi, çocuğun da profesyonellere teslim edilmesi anlamına gelmektedir. Bunun için kreşler ve çocuk yuvalarının sayısı TCE göstergeleri arasında kabul edilmektedir. Böylelikle ailenin çocuğu üzerindeki pedagojik işlevi de sıfırlanmış olacaktır. Çünkü neoliberal sistemler anne-babayı aradan çıkarıp çocuğu tamamen kendisi şekillendirmek istemektedir. Aile kontrolünden uzaklaşmış, akrabalık bağları kalmamış çocuklar ve bireyler neoliberal haz politikalarına daha kolay lokma haline getirilecektir.
TCE, Küresel Kapitalist Sistemle Entegre Bir Anlayıştır
Kadının anne olarak tanımlanmasını ayrımcılık kabul eden TCE politikaları, kadının çalışan-işçi olarak tanımlanmasını ise bir ayrımcılık olarak kabul etmemektedir. TCE Politikaları ve Anlayışları eşitliğin sağlandığının en önemli göstergesinin kadının iş yaşamına katılması olarak görmektedir. Bu durum TCE politikalarıyla küresel kapitalist sistem arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Kadın haklarını savunduklarını iddia eden TCE savunucuları kadınların koca zulmünden bahsederken (aile içi şiddet tanımı bu amacı gütmektedir) patronların kadınlar üzerinde kurduğu sömürü sisteminden hiç bahsetmemektedir. Nitekim Dünya’da ve Türkiye’de TCE ile ilgili pek çok çalışmayı iş dünyası finanse etmekte ve desteklemektedir.
TCE Çalışmaları Kadife Devrim Çalışmalarına Benzemektedir
TCE dünyada ve Türkiye’de uzun soluklu ve planlı küresel bir mücadelenin sonucunda yaygınlaşmıştır. TCE’ne dayalı projelerin yürütülmesinde UNİCEF, British Council, Rockefeller Vakfı gibi uluslararası kuruluşlar her türlü desteği vermektedirler. AB ve BM projelerinin küresel güçlerin arzu ettiği bir dünyanın kurulması için kullanıldığı sıkça konuşulmaktadır. Örneğin British Council'in direktörlerinden Jake Graf aynı zamanda LGBT Derneği yönetim kurulu üyesidir. Graf’ın, British Council sponsorluğunda LGBT-İ’ler için dünya çapında filmler çeken bir yönetmen olması oldukça dikkat çekicidir.[ii]
TCE’ne dayalı projelerin yürütülmesinde etkili ve yetkililerinin iyi niyetli açıklamaları ve olumlu düşünmeleri anlamlıdır. Ancak AB politikaları ile nesillere yön verme düşüncesi iyi niyetli dahi olsa ciddi riskleri olan bir durumdur.
TCE, Cinsel Sapkınlıkları Meşrulaştırmanın Aracı Olarak Kullanılmaktadır
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarını savunanlar farklı cinsiyetlere ve cinsel yönelimlere sahip bireylerin eşit haklara sahip olması ve farklılıklarını özgürce yaşayabilmelerini de savunmaktadır. Cinsel yönelim ifadesi heteroseksüellerin, homoseksüellerin ve biseksüellerin yönelimlerini içermektedir. Cinsel yönelim ifadesi her türlü sapkın düşünceye alan açan bir kavram olarak kullanılmaktadır. Kadına ve Aile İçi Şiddete yönelik önlemlerin ele alındığı bir sözleşmede “cinsel yönelim” ibaresinin neden yer aldığı da oldukça manidardır.
İstanbul Sözleşmesine göre 18 yaş altı kız çocukları kadın olarak tanımlanmaktadır.[iii] Bu tanıma hangi ulvi amaçları gerçekleştirmek için başvurulmaktadır? Okullarımızda kendini kız değil de kadın olarak algılayacak çocuklarımızın neler hissedeceği ve neler yapabileceği yeterince düşünülmüş müdür? Bu tanımın gelecekte karşımıza neler çıkaracağını tahmin etmek bile yeterince ürkütücü değil midir?
TCE Politikaları En İyi Uygulanan Ülkelere Bile Zarar Vermiştir
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) politikalarını en iyi uygulayan 4 ülkede evlenme ve boşanma oranları, kadına şiddet, aile yapısı, alkol ve madde kullanımı ve intihar oranları son derece kötüdür ve yıllar geçtikçe durum daha da kötüye gitmektedir. Bu ülkelerde 1960 yılından itibaren evlenme oranları azalmış, boşanma oranları ise artmıştır. Bu ülkelerde 50 yıllık dönem boyunca intihar oranları, uyuşturucu kullanımı, evlilik dışı doğum oranları artmıştır. Sözü edilen ülkelerde her iki çocuktan biri evlilik dışı ilişki sonucunda dünyaya gelmektedir. Ayrıca bu ülkelerde kadına şiddet oranları da yüksek seviyelerdedir.[iv] Bu sonuçlar göstermektedir ki, TCE politikaları, bu politikaları 50 yıldır uygulayan ülkelerde de sözü edilen sorunlara çözüm olamamıştır. Yetkililer bu politikayı uygulamakta ısrar ettikçe ülkemizdeki kadın ve aileye ilişkin sorunlar çözülemeyecek ve aile yapısı giderek daha hızla dağılmaya devam edecektir.[v]
TCE Teorilerinin Nesnelliği ve Bilimselliği Tartışmalıdır
TCE teorileri bilimsel yasalarmış gibi yansıtılmaktadır. Oysa toplumsal cinsiyet anlayışları kendi içinde tartışmalıdır ve yasa değil teoridir. Eğitim sisteminde bilimsel doğrular öğrencilere aktarılır. Bilimselliği ve doğruluğu kanıtlanmamış birtakım düşüncelerin çocuklarımıza, ailelerimize ve eğitimcilerimize sağlayacağı katkılar en hafif ifade ile şüphelidir. Kaldı ki birçok araştırma doğuştan getirilen farklılıkların bazı sosyal rollere de yansıdığını göstermektedir.
TCE’ye dayalı yayınlarda yer alan pek çok ifade toplumsal değerlerimizle, inancımızla ve bilimsel ilkelerle çelişmektedir. Bu yayınlarda erkek berberlerinin ve araba tamircilerinin erkek olması bir ayrımcılık gibi gösterilmektedir. Karikatürlerde erkekler çocuğun altını temizleyen, cam silen, yemek yapan gibi faaliyetler ile; kızlar ise inşaat işçisi, sıva yapan, kamyon kullanan vb. faaliyetler ile resmedilmektedir. Israrla kadının ve erkeğin yaradılışlarını zorlayan, ahlaki ve fiziki olarak kadının/kız çocuklarının ve erkek çocuklarının fıtratlarına aykırı uygulamalar önerilerek, normalde hiçbir sorun teşkil etmeyen durumlar büyük bir ayrımcılık örneği imiş gibi sunulmaktadır. Genç kızlar erkek berberi ve inşaat işçisi olduğunda ya da erkek çocukları bebeklerin altını temizleyip, kız bebek oyuncakları ile oynadığında gerçekten eşitlik mi sağlanacaktır yoksa öngörülemeyen türlü sorunlar mı ortaya çıkacaktır?
TCE ile ilgili yayınlarda ve verilen eğitimlerde hayatın doğal akışında var olan normal durumlar sıra dışı istatistiki bilgilermiş gibi yansıtılmaktadır. Örneğin erkek idareci sayısının fazla olması kadına karşı bir ayrımcılık olarak gösterilmektedir. Ancak aynı mantıkla bakılacak olursa benzer eşitsizlik TCE’yi savunan yayınlarda da bulunmaktadır. Örneğin “Okulların Toplumsal Cinsiyete Duyarlılık Açısından Değerlendirilmesi 2016” Raporunda kız ve kadın ifadesi toplam 2098 kez geçerken erkek kelimesi 1583 kez geçmektedir. Ancak bu durum herhangi bir eşitsizliğe neden oluyormuş gibi düşünülmemektedir. Ayrıca her fırsatta kadına ve kız çocuğuna ayrımcılık yapıldığını vurgulayan TCE eğitimleri aynı yanlışı erkeğe karşı yaparak erkeği kadını dışlayan, kullanan, ezen, sömüren bir algı ile tanımlamaktadır. TÜSİAD’ın TCE ile ilgili hazırladığı raporun pek çok yerinde kadınlar ve kızlar ezilen, erkekler de ezen ve sömüren özne olarak vurgulanmaktadır. Bu ifadelerin kendisi bir ayrımcılık ve eşitsizlik değil midir? Bu algı ile büyüyecek çocukların gelecekte kuracakları ailelerin, eşleriyle yaşayacakları ilişkinin nasıl olacağı da düşünen bireylerin tahmin edebileceği kadar trajik olacaktır.
Kadın hakları ve kadına şiddet ile ilgili raporlarda ve haberlerde kadınlar, erkekler tarafından öldürülüyormuş gibi bir algı yaratılmaktadır. Oysa yapılan araştırmalar Dünyada ve Türkiye’de erkeklerin daha fazla cinayete kurban gittiğini ve şiddete maruz kaldığını göstermektedir. Örneğin TBMM’nin 26.000 lise öğrencisiyle yaptığı bir araştırmada kızların şiddetin bütün türlerini erkeklerden daha fazla uyguladığı tespit edilmiştir. Ayrıca pek çok cinayetin sebebi alkol ve kumar olmasına rağmen, hiç kimse alkolün ya da kumarın yasaklanmasını önermemektedir.
TCE Yayınları Toplumsal Değerleri Hafife Almaktadır
TCE anlayışları kadının inancına uygun yaşama hakkından, dini ve manevi haklarından bahsetmemektedir. Bu durum TCE politikalarının toplumsal değerlere ve inançlara olan yaklaşımını göstermesi açısından önemlidir.
TCE yayınlarında yüzyıllardır insanlarımıza yön vermiş, topluma ve insanlığa faydalı binlerce kişinin ortaya çıkmasını sağlayan etkenlerden biri olan birçok atasözü dahi kadına/kızlara yönelik şiddet ve ayrımcılıkmış gibi yansıtılmaktadır ve değiştirilmesi önerilmektedir. Örneğin “koçum benim, hadi yiğidim, aslanım” gibi erkekleri motive edici cümleler sanki kadınları aşağılamak amacı ile söyleniyormuş gibi yansıtılmaktadır. TCE yayınlarında ve eğitimlerinde “kızlar …... şeklinde, hanımefendi gibi davranır” vb. ifadeler de kızları ve kadınları aşağılamak için söyleniyormuş gibi bir algı yaratılmaktadır.
TCE Savunucuları Kızları ve Kadınları Gerçekten Önemsememektedir
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ne destek veren küresel kuruluşlar doğu toplumları ve İslam dünyasında kız çocuklarının / kadınların durumu ve evlilikleri ile ilgili “ürkütücü” raporlar hazırlamaktalar. Ancak aynı kuruluşlar ;
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.
[i] Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, Unicef, 2004 https://www.unicef.org/turkey/pdf/_gi18.pdf
[ii] https://www.britishcouncil.org.tr/programmes/education/technical-assistance-projects/etcep
http://film.britishcouncil.org/comment/2015/fivefilms4freedom/chance/jake-graf
http://film.britishcouncil.org/comment/spotlight/2015/jake-graf
https://www.britishcouncil.it/en/fivefilms4freedom
[iii] Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, İstanbul, 2011 , https://rm.coe.int/1680462545
[iv] Dr.. Meryem Şahin Dr. Mücahit Gültekin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile, SEKAM, İstanbul, 2014
[v] Şahin, Gültekin, 2014
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.