İslami Analiz/Haber Merkezi
İslami Analiz yazarlarından Hazım Koral, darbe girişiminin nedenlerine dair yorumlarını aktardığı bir yazı kaleme aldı.
Yazıdan bir kesit şöyle:
Devlet yönetimini ele geçirme amacıyla tarih boyunca birçok ihtilâller ve darbe girişimleri olmuştur. Bunların bazıları başarılı olmuş ve rejimler değişmiştir. Bazıları ise sonuca ulaşmadan akamete uğratılmış ve bastırılmışlardır. Bunlardan bir kısmı ise başarılı olmalarına rağmen geçen zaman içerisinde halkın beklentilerine gereği gibi cevap verememişler ve yıkılıp gitmişlerdir. Buna 17 Ekim 1917 Rus Bolşevik ihtilâlini örnek verebiliriz. Zaman içerisinde Komünizm ideolojisinin bir ütopya olduğu anlaşılmış ve 70 yıllık zulmün ardından yıkılıp müzedeki yerini almıştır. 14 Ağustos 1789 Fransız Devrimi ise sürekli kabuk ve isim değiştirerek bir şekilde hayatiyetini sürdürmektedir. Hiç kuşkusuz bu hayatiyet adalet temeline dayalı oluşundan değil sinsi sömürü düzenini şeytanî bir üslupla sergilemesindendir.
İslâm dünyasına baktığımızda devrim ve karşı devrim hareketlerine her zaman tanık olunmuştur. Bu süreç Allah Resûlü’nün ahirete irtihaliyle başlamış Emevîler’le zirveye ulaşmış ve tarih boyunca devam etmiştir. Saltanat sistemlerinde genellikle iki tür darbeler olmuştur. Birincisi hanedan içerisinden bir takım darbe girişimleri. Bu tür olası darbeleri önleme adına ihtiyadî tedbir olarak alınan fetvalarla, saltanatın bekası için öz kardeşler bile katliamdan geçirilebilmiş. İkincisi ise Kerbelâ örneğinde olduğu gibi zalim ve gayri meşru yönetimlere karşı başkaldırı eylemidir. Bu tür bir eylemin haklılığını ortaya koyan saik yönetimin son derece zulüm ve baskıya dayalı bir kimliğe bürünmesindendir. Rabbimiz Şûra Sûresi’nin 39’ncu ayetinde buyuruyor ki: “Müslümanlar zulme uğradığında birlik olup karşı koyarlar.” Bu ilâhî buyruk Müslümanlar için hem bir hak ve hem bir sorumluluk arz etmektedir. Ancak terör ve anarşiye tevessül etmeden..
Bizim bu satırlarda ifade etmek istediğimiz ise cumhuriyet tarihi boyunca vuku bulan askeri ihtilâller ve 15 Temmuz’da meydana gelen son darbe girişimine ilişkin olacaktır. 60 ihtilâline bakalım! Kabul edelim ki, Menderes döneminden önce tek parti diktatörlüğü halkımıza son derece baskıcı politikalar uygulamaktaydı. Halkımız bu baskı politikalarıyla bir cendere içerisine sokulmuştu. Çok partili döneme geçilmesiyle insanlarımız kısmi de olsa dinî söyleme sahip olan Demokrat Parti’den yana tavrını koymuş ve ezici bir oy potansiyeli ile bu partiyi iktidara taşımıştır. Ancak bu durum ordu içerisinde totaliter ve baskıcı bir yönetimden yana olan bir takım generaller gizli mahfillerde aldıkları kararla ihtilâl yapmış oldular. İşin acı veren tarafı ise bu ihtilâl esnasında halkımızın hiçbir tepki vermemesidir. Bu suskunluğun en büyük etkisi, tek parti diktatörlüğü döneminde halkımızın uğramış olduğu zulümlerden dolayı silik bir kimliğe duçar olmasındandır. Kolay değil! Sürekli baskı altında tutulan bir halktan onurlu bir başkaldırı eylemi beklenemez elbette!
Biz bunu 71 askerî mıhtırasında da görmekteyiz. O dönemde metazori olarak Nihat Erim hükümetini kurmuşlardı. 6 Mayıs 1972 yılında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan haksız yere idam edilmişlerdi. 12 Eylül 80 darbesine bakıyoruz! Kenan Evren diktatörü askeri ihtilâlle işbaşına geçiyor. 17 yaşındaki Erdal Eren’i ve (bir ülkücülerden, bir solculardan olmak üzere) daha birçok fidanı idam ettirmişti. Tam bir gestapo anlayışı ile ülkeyi yönetiyordu. Bununla yetinmeyip bir süre sonra yine metazori olarak cumhurbaşkanlığı makamına oturmuştu. Kenan Evren diktatörü açık açık halkı tedip edilmesi gereken bir sürü olarak görmekteydi. Onun döneminde özellikle mütedeyyin halkımıza çok zulümler yapıldı. Müslüman halkımız adeta sürek avına tutulmuştu. Başörtüsü yasağını protesto eden gençler tutuklanıp günlerce süren işkencelerin akabinde, “Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturarak devleti yıkmaya teşebbüs” maddesinden idamla yargılanmak üzere Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne sevk edildiler. Bu gençlerden biri de bu satırların sahibinin kardeşi, Bursa Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi öğrencisi Aydın Koral idi.
12 Eylül ihtilâli gerçekleştiğinde ABD’de ki yetkililer “Bizim çocuklar darbe yaptı, telaşa gerek yok” demişlerdi. Bilindiği üzere 11 Şubat 1979 yılında İran coğrafyasında İslâm Devrimi vuku bulduğunda Batılı emperyalist güçler son derece rahatsız olmuşlardı. Bu devrimin komşu ülkelerde domino etkisi yapmaması için ABD tarafından Pakistan ve Türkiye’de askeri darbeler devreye sokulmuş oldu. Ali Şeriati’nin ifadesiyle, “Dine Karşı Din” düşüncesiyle yine ABD tarafından “Yeşil Kuşak Projesi” bu amaca matuf olarak devreye sokulmuştu. Malum şer odakları o dönemde Fethullah Gülen’i keşfetmiş ve Yeşil Kuşak Projesi’ne hizmet için ona da bir misyon yüklemişti. Dünyanın yüze yakın ülkesinde okul açmaları bu faaliyetin ana eksenini oluşturmaktadır. İğdiş edilmiş - sofistike İslâm anlayışının temelleri böyle atılmış ve “Yeşil Kuşak Projesi” hayata geçirilmişti. Bir tarafta anti emperyalist düşüncenin radikal savunucusu “İslâm Devrimi”, diğer tarafta şer odakların güdümünde “Amerikan İslâm’ı”!
Hummalı bir çalışma içerisinde bu süreç böyle devam ederken anti emperyalist duruşu ile temayüz etmiş olan Milli Görüş Hareketi merhum Erbakan’ın önderliğinde 96 yılında iktidara gelmiş oldu. Bildiğiniz üzere merhum Erbakan siyasî hayatı boyunca İslâm’ı referans alarak dile getirdiği ve slogan olarak kullandığı aidiyetimize taalluk eden söylemleri vardı. Bunları maddeler olarak sıralayacak olursak: 1- İslâm Birleşmiş Milletler Teşkilatı. 2- İslâm Savunma İşbirliği Teşkilatı. 3- İslâm Ekonomik İşbirliği Teşkilatı. 4- İslâm Ortak Para Birimi. 5- İslâm Kültürel İşbirliği Teşkilatı. 6- İslâm Dünya Bankası. 7- İslâm Uluslararası Para Fonu. 8- İslâm Teknoloji Geliştirme Merkezi. 9- İslâm Medya Ve Sinema Teşkilatı. 10- İslâm Aile, Kadın Ve Çocukları Koruma Teşkilatı.
Aktarmış olduğumuz bu maddelerin temelinde İslâm Ümmeti’nin vahdeti ve güç birliği esas alınmaktadır. Hiç kuşkusuz bu projeden en çok, temel hedefi “böl - parçala - yut” olan ve bu yöntemle Müslüman beldeleri sömüren emperyalist güçler rahatsız olacaktır. Nitekim “Refah-Yol” hükümetine ancak bir yıl dayanabildiler ve 28 Şubat Post-Modern darbesini devreye soktular. Kısacası üstü örtülü bir askerî ihtilâl ile “Refah-Yol” hükümetini devirmiş oldular. Ne yazık ki, söylem ve demeçleriyle hükümetin devrilmesine ön ayak olan Fethullah Gülen ve medyasından başkası değildi. Gülen’in ağzından kendi gazeteleri, “Beceremediniz, bari istifa edin” diye manşet atıyorlardı.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.