Orhan Göktaş, ‘İstiklal Harbi’ni Kazanmasaydık Neler Olurdu?’ başlıklı yazısında Cumhuriyet’in kuruluşu birlikte yaşananlara ironik bir biçimde dikkat çekti. Göktaş, İslami değerlere savaş açılan bu sürecin ne denli bağımsız olduğunu sorguladı.
Göktaş’ın Hertaraf’taki yazısı şöyle:
Yunanistan İzmir’den girmiş ülkemizi işgal ede ede Ankara’ya doğru ilerlemişti, onları durdurup İstiklal Harbi’ni kazanamasak Ankara’yı da işgal edip TBMM’yi ele geçirecekler ve başımıza Yunan bir yönetici atayacaklardı.
Saltanat kötüdür diye bizim de onayımızı alıp saltanatı kaldıracaklar ama bununla yetinmeyip Ümmet’i iyi kötü bir arada tutan siyasi bir liderlik olan hilafeti de kaldıracaklardı.
Binlerce yıllık tecrübeyle oluşturduğumuz kanunlarımız ıslah edilmek yerine, kaldırılacak; düşmanlarımızın kanunlarıyla yönetilmeye başlayacaktık.
Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Ceza Mahkemeleri Kanunu, Deniz Ticareti Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, İdare Kanunu gibi kanunlar İsviçre, İtalya, Almanya ve Fransa gibi Batılı sömürgeci devletlerden alınarak tercüme edilip uygulanacaktı.
İslam dini gericilik ve irtica olarak adlandırılacak, İslam’ı savunanlar mürteci ilan edilecekti.
İşgali ve işgalcilerin yaptıklarını kabullenmeyip isyanlara başlasak toplu katliamlar yapılacak, isyanları organize eden liderler vatan haini ilan edilip idam edilecekti. Daha da durmasak ABD’nin şimdilerde işgal ettiği ülkelerde yaptığı gibi başımıza adı Türk, zihni gavur bir lider atayacaklar; göstermelik demokrasi ilan edecekler ama seçim yapmamıza izin dahi vermeyecekler, kendi istedikleri adamı asker zoruyla başımızda tutacaklardı.
Halkın içinde yetişen ve onlara önderlik yapacak düşünürler kovuşturmaya tabi tutulacak, öldürülecek, ceza evlerine atılacak, sürgün edilecek ya da kendileri memleketi terk etmek zorunda kalacaktı.
Milli ruhumuzu diri tutan, yüzyıllardır ayakta olan, tarihin en birikimli ve istikrarlı kurumları haline gelmiş, her dinden, mezhepten ve ırktan insanın bir arada yaşamasına vesile olan ilim yuvaları ıslah edilip, zayıf yanları güçlendirilmek yerine yasaklanıp kapatılacaktı. Yerine seküler, pragmatist, bizim köklerimize yabancı, bizi öteki gören ve emperyalist Batı’yı yücelten bir felsefeye sahip batı türü okullar açılacaktı.
Tarihin en gelişmiş medeniyetlerinden olan Osmanlı ve Selçuklu medeniyeti yok edilmek için kütüphaneler ve müzeler yağmalanacak, tarihi birikim yok edilmek istenecekti.
Bin yıldan fazladır kullandığımız ve kendi dilimize göre uyarladığımız, Arap harflerinden oluşan Osmanlı Türkçesi ve alfabesi yasaklanacak; yerine Yunan kaynaklı Latin alfabesi getirilip böylece bir gecede bütün bir toplum cahil, okuma yazma bilmez hale getirilecekti.
Medreseler ve mektepler kapatılıp yerine yeni okullar da açılmayacağı için bir nesil komple cahil bırakılacak, ondan sonra gelenler de aşamalı olarak gavurdan alınan eğitim sistemiyle eğitilmek adı altında kendi öz benliğinden uzaklaştırılmaya çalışılacaktı.
Günahıyla sevabıyla bize ait olan tarih unutturulup yerine batının bizim için yazdığı tarih öğretilecekti bize.
Bizim kendimize has mimarimiz, şehircilik anlayışımız, sanat ve müzik anlayışımız küçümsenip, unutturulup hatta yasaklanıp yerine Batılı değerlerle oluşturulmuş olanlar yaygınlaştırılacaktı.
Bizi biz yapan, binlerce yıllık bir arada yaşama kültürümüz yok edilip; ırkçı, ulusçu, bencil, ötekileştirici, çıkarcı ve güçlünün haklı kabul edildiği bir toplum yapısı oluşturulacaktı.
Binlerce yıl bir arada yaşamış, farklılıkların zenginliğe dönüştüğü toplumumuzda, o farklılıklar ötekileştirme aracına dönüştürülüp iç içe girmiş toplumlar birbirine düşman ilan edilecekti.
Araplara: “Türkler sizi sömürüp sonra İngilizlere sattı.” , Türklere: “Araplar sizi İngilizlerle beraber olup arkadan vurdu, Sünni’ye Aleviler düşmandır, Ali’ye tapıyor, Alevi’ye Sünniler düşmandır, Yezid’i destekliyor.” gibi bilgiler yükleyerek toplumu birbirine düşman hale getireceklerdi.
Toplumdaki doğal farklılaşmaları kötü gösterip Batı’nın ürettiği sağcı-solcu gibi yapay farklılıkları yasal partiler yoluyla toplumda yaygınlaştıracaklardı.
Bizi öyle bir hale getirip yozlaştıracaklardı ki faiz, zina, kumar, adam kayırma, kul hakkı yeme, hırsızlık, yolsuzluk ve benzeri ahlaksızlıkların kötü olduğunu söyleyecek ve bunları bildiğimiz halde onları yapar hale gelecektik.
Ecdadımızın giyim-kuşamı ile dalga geçip onların bize dayattığı giyim-kuşamı protokol kuralı diye dayatılacaktı.
Zamanla inandığımız gibi yaşamayı bırakıp yaşadığımız gibi inanan bir topluma dönüşecektik.
İyi ki İstiklal Harbi’ni kazanmışız ve iyi ki düşmanı vatanımızda barındırmamışız.
Yazımı İstiklal Marşı’mızın son mısraları ile bitiriyorum.
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, hakka tapan, milletimin istiklal!
Ve selam…
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.